İnsan Olmak ve İnsan Yetiştirmek

Bismillahirrahmanirrahim

"Andolsun biz Lokman'a: "Allah'a şükret" diye hikmeti verdik. Kim şükrederse ancak kendi için şükreder. Kim de nankörlük ederse şüphesiz Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, övgüye layık olandır.

Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Ey oğulcağızım! Allah'a ortak koşma. Şüphesiz ortak koşmak (şirk) büyük bir zulümdür."

Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflığa düşerek taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Bana ve anne babana şükret. Dönüş yalnız banadır.

Eğer seni, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa o zaman onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyilikle geçin ve bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz banadır. Böylece ben size yaptıklarınızı haber veririm.

"Ey oğulcağızım! Gerçek şu ki, (yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca bile olsa ve o bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin içinde bulunsa Allah onu getirir. Şüphesiz Allah lütuf sahibidir, (her şeyden) haberdardır.

Ey oğulcağızım! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar üzerinde kararlılık gösterilecek işlerdendir.

İnsanlara yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen hiçbir kimseyi sevmez.

Yürüyüşünde dengeli ol ve sesini alçalt. Doğrusu seslerin en çirkini eşeklerin sesidir." (Lokman, 31/12-19)

İnsan yetiştirme konusu İslam'ın büyük önem verdiği bir konudur. Çünkü Yüce Allah, dünya düzenini insanın inisiyatifine vermiştir. Kul - ilah ilişkilerinin, insanlar arası ilişkilerin, insanların dünyadaki canlı - cansız bütün varlıklarla ilişkilerinin vs. düzene sokulması hep insanın gereği gibi yetiştirilmesine bağlıdır. İnsanın yetiştirilmesinin temelinde ise sorumluluk bilinci vardır. Sorumluluk bilinci insanın kendi kendini kontrol etmesini sağlar. Dünyevi ceza ve korkutma ise sadece gözetlenebilen fiillerini kontrol etmesini sağlayabilir. Sorumluluk bilincini kazandıran en önemli unsur ise Allah ve ahiret inancıdır. Çünkü Allah ve ahiret inancına sahip ve bu inancı kalbine tam olarak yerleştirmiş olan kimse hiçbir hareketinin dikkatten kaçmadığını, yaptığı her şeyden mutlaka hesaba çekileceğini bilir. Bu yüzden İslam'ın eğitim sisteminde Allah ve ahiret inancı insan yetiştirmenin temelini oluşturmaktadır.

Lokman (a.s.)'ın oğluna öğüt vermesi hemen hepimizin şöyle ya da böyle haberdar olduğu bir konudur. Zaman zaman muhtelif kaynaklara dayanılarak, Kur'an-ı Kerim'de geçmeyen öğütleri de gündeme getirilip, insanlara nasihatlerde değerlendirilir. Bunların içinde sahih olanlar da var, sahih olmayanlar da. Ancak en sahih olanlar Kur'an-ı Kerim'de geçenlerdir.

Dediğimiz gibi Lokman (a.s.)'ın oğluna öğütleri birer nasihat olarak sıkça zikredilir ama bir eğitim bilinci açısından pek tahlil edilmez.

Lokman (a.s.)'ın oğlunu yetiştirmesinin temelinde kendine Allah tarafından bir hikmet verilmesini ve onun bu hikmet doğrultusunda önce kendini şekillendirmesini görüyoruz. Tabii ki Lokman (a.s.)'a verilen hikmet bütün herkese verilmez. Ancak onlara verilen hikmet bütün insanlar için bir hazinedir. Ayrıca onlar kendilerine verilen hikmeti karşılığında herhangi bir ücret istemeden bütün insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Dolayısıyla diğer insanlara düşen onlara verilen hikmetten istifade etmek, onlara verilen hikmetle hem kendi hayatlarını şekillendirmek, hem de başkalarına yol göstermektir.

Çocuk eğitiminde anne - babanın önemi büyüktür. Bu konuda çoğunlukla annenin fonksiyonu üzerinde durulmaktadır. Annenin fonksiyonu elbette inkar edilemez. Çünkü anne çocukla daha çok muhatap olmaktadır. Bunun yanı sıra onu daha çok etkileme imkanına sahiptir. Ama babanın fonksiyonu da basite alınmamalıdır. Bu yüzden babanın da önce kendini yetiştirmesi, sonra aldığı bilgiler doğrultusunda hayatına çeki düzen vermesi yani hareketleriyle çoluk çocuğuna örnek olması, sonra da bildiklerini çocuklarına aktarması gerekir.

Ailede çocuk eğitimi konusuna büyük bir önem verilmesi gerekmektedir. Çünkü sistem çocukların inançlarına göre yetişmelerini ve eğitim görmelerini engellemek için bütün yollara başvuruyor. Bu açıdan eğer çocuğun ailedeki eğitimine dikkat edilir, temel sağlam atılırsa sistemin yıpratma politikalarının tesiri az olur. Ama ailedeki eğitim ihmal edilirse o zaman sistemin yıpratma politikaları son derece etkili olabilir.

Ben şahsen çeşitli Avrupa ülkelerinde bulundum. Orada iki ayrı çelişki dikkatimi çekti. Bazı yerlerde ailelerin dini duyarlılıklarının çok iyi olmasına rağmen çocuklarının tamamen Avrupa toplumu içinde eriyip gittiklerini, insanın onur ve haysiyetini yıpratan özenti içinde kişiliklerini kaybettiklerini gördüm. Bunlar genellikle kendilerinin yaşantılarına dikkat etmelerine rağmen çocuklarına bir şey veremeyen ailelerin çocuklarıydı. Bu ailelerin çocuklarına bir şey verememelerinin tek sebebi ihmal değildi. Yaşantılarına yansıyan duyarlılığın bilgi tarafının yetersiz olmasının da büyük etkisi vardı. İkinci çelişki ise bunun tam tersiydi. Aileler duyarlılıktan yoksun ama çocukları duyarlı. Bunlar ise ailelerinden bir şey alamamalarına rağmen özellikle İslami camiaya hitap eden kurumlarda eğitim görmüş ve kendi özel gayretleriyle kendilerini yetiştirmiş çocuklar ve gençlerdi. Bugün aynı şeyin içinde yaşadığımız toplum açısından da geçerli olduğunu görüyoruz. Fakat Avrupa toplumlarında bağımsız eğitime pek müdahale edilmemesi bir avantajdır. Türkiye'de sistem kendisi bir şeyler vermediği gibi bağımsız kurumların vermesine de engel oluyor. Bu yüzden aile eğitimi çok daha büyük bir önem kazanıyor.

Lokman (a.s.)'ın yukarıdaki ayeti kerimelerde geçen öğütleri açıklamayı gerektirmeyecek kadar açık ve net. Ancak biz yine de bazı kısa açıklamalarda bulunalım:

En başta oğlunu şirkten sakındırmaktadır. Çünkü şirk, imansızlığın temelini oluşturduğundan kötülüklerin anası, tevhid inancı ise iyiliklerin temelidir. Çocuklarımızı şirkten sakındırırken şirkin nasıl bir şey olduğunu, çağdaş putların neler olduğunu çocuğun yaşına göre ve onun kavrayacağı bir üslupla anlatmamız gerekir. Çünkü şirk denince sadece eski cahiliye Araplarının yaptığı gibi bazı putları ilah edinme ve Allah'a ortak koşma anlamı çıkarılıyor. Oysa Allah'ın nizamını reddederek insanların tabulaştırdığı bazı kişi ve kurumların Allah'ın koyduğu nizama denk ya da daha üstün nizamlar kurabileceğine inanmak da bir tür şirktir. Günümüzde şirkin bir hayli çeşitlendiğini biliyoruz. Bunların her biri üzerinde ayrı ayrı durmamıza imkan yok.

Lokman (a.s.)'ın oğluna şirkten uzak durmasını istemesiyle ilgili ifadeden sonra doğrudan Yüce Allah'ın bir öğüdü araya giriyor. Allahu Teala burada, kişinin anne babasına iyilik etmesini istiyor ve özellikle annenin hakkı üzerinde duruyor. Burada tavsiyenin doğrudan Yüce Allah'a ait olmasının çeşitli hikmetleri var. Bizim anladığımız kadarıyla da hikmetlerden biri şu: Bir önceki ayette babanın tavsiyelerinden söz edildiğinden bir "benlik" iddiasının araya girmemesi için Yüce Allah, kendi zatına nispet ettiği bir öğüte yer veriyor. Bu, aynı zamanda anne babaya iyiliğin önemini de vurgulamaktadır. Fakat ne olursa olsun, anne babanın Allah'a ortak koşmayı, dinsizliği, dinden uzaklaşmayı emretmeleri durumunda onlara itaat edilmesi gerekmez. Yaratana isyan olan bir yerde, konumu ve itibarı ne olursa olsun yaratılana itaat olmaz.

Anne ve babayla ilgili öğütlerden sonra yeniden Lokman (a.s.)'ın oğullarına tavsiyelerine geçiliyor. Burada, insanın hiçbir hareketinin gizli kalmadığına dikkat çekilerek sorumluluk bilincinin kazandırılmasına çalışılıyor. Başta da ifade ettiğimiz üzere bir insanın kötülüklerden uzak durmasının ve iyiliklere koşmasının temel şartı işte bu inanç üzerine oturtulan sorumluluk bilincidir. Ama ne yazık ki günümüzde hakim olan yönetim sistemleri insanları önce bu bilinçten ayıklıyor, sonra da tehdit esasına dayanan yasal düzenlemelerle kötülük olarak addettikleri fiillerin önüne geçmeye çalışıyorlar. Bu anlayışla kötülüklerin önüne geçilemediği ise apaçık ortada. Ayrıca şunu da belirtelim ki bir gerçeğin inkarı onu gerçek olmaktan çıkarmaz. Allah'ın insanların yaptıkları her şeyden haberdar olduğu ve bunları önlerine koyacağı, sadece insanlara bir sorumluluk bilinci kazandırılması amacı taşıyan telkin değil bir gerçektir.

Lokman (a.s.)'ın buraya kadarki tavsiyeleri inançla ilgili. Bundan sonra amelle, yaşantıyla ilgili tavsiyelere geçiyor. Bu da, işin sadece inançla bitmediğini, inancın amele de yansıması gerektiğini ortaya koyuyor. Eğer inanç hayata yansıtılamazsa sandıkta bekletilen para gibi fonksiyonsuz, etkisiz hale gelir.

Amelle ilgili tavsiyeler gayet açık ve belirgin olduğundan onlarla ilgili açıklamalarda bulunmaya gerek görmüyoruz. Sadece "yürüyüşünde dengeli ol!" ifadesini açıklamakta yarar görüyoruz. Bununla kastedilen, "vakarlı ve şahsiyetli bir şekilde yürü. Bitkin bir şekilde yavaş yavaş veya şahsiyetini zedeleyecek derecede hızlı yürüme" anlamıdır. Bu da gösteriyor ki mü'minin her hal ve hareketinde onur ve haysiyetini muhafaza etmesi, Hint felsefesinden aktarılan ve İslam'ın mü'mine kazandırdığı onura yakışmayan zillet görüntülerinden uzak durması, bu tür hareketlerin İslam'ın zühd anlayışıyla ilgisinin olmadığını bilmesi gerekir. Bu, sadece son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'in değil bütün peygamberlerin yoludur.


[url]www.vahdet.com.tr[/url]

1 yorum

İnsan Olmak ve İnsan Yetiştirmek

Allah razı olsun kardeşim...

04.08.2007 - keceemre

Konular