PEYGAMBERLERİN MİSYONU

PEYGAMBERLERİN MİSYONU
Hadis, sünnet ve birazdan değineceğimiz mefhumların tam manasıyla kavranabilmeleri için, Kuran’ın ön gördüğü peygamberlerin misyonlarına göz atmamız elzemdir. Bu vesileyle hem murad-ı ilahiyi kavramış oluruz hem de ortaya çıkması muhtemel kargaşanın önünü alabiliriz.
Peygamberler, günümüzde türemiş modernist Kurancıların, ileri sürdükleri gibi postacı değildirler. Postacı; iletmekle yükümlü olduğu mektubu açma kudretinden bile yoksundur. Sadece bir ara kablo görevi görür.[1] Peygamberimiz ise önce mektubu kendisi almış ve bizzat bu mektuptan sorgulanacağı üzere (43:44) onunla amel etmiştir. Ve o yalnızca kendisine vahyedilene tabi olmuştur. Tebliğ ettiği mektupta ise muhatabın mektubu getirene itaat edeceği yazılıydı.
7:203 Onlara bir mucize[2] getirmediğin zaman: “Hokkabazlıkla onu göstereydin ya (!)[3]” dediler. De ki: “Ben yalnızca Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, (Kuran) Rabbinizden basiretlerdir. (gören gözlere mucize) Ve inanacak bir toplum için kılavuz ve rahmettir.
ALLAH’ın elçi göndermekteki asıl hedefi; insanların sadece vahiyle tanışmaları değil bir imam etrafında örgütlenip kokuşmuş sistemlerine karşı bir devrim gerçekleştirmeleridir. Bu sebeple, ALLAH’ın tüm elçileri kendilerine itaat edilsinler diye gönderilmiştir.[4] (4:64; 26:108, 110, 126, 131, 144, 150, 163, 179) Bu itaat, İslam tarihinde iki şekilde icra edilmiştir. Birincisi, Hz Muhammet, Hz. İbrahim, Hz, Davut, Hz Musa, Hz. Süleyman… gibi tüm erkleri peygamberin bizzat elinde bulundurmasıyla, ikincisi ise; (2:246-248) ayetlerinde anlatıldığı gibi peygamberin bir kral atamasıyla gerçekleşmiştir. İki durumda da peygambere itaat kaçınılmazdır. Şayet peygamberimiz zamanında birisinin çıkıp da “Muhammet ben senin peygamber olduğuna, Kuran’ın ALLAH tarafından indirildiğine inanıyorum. Fakat sana dünya işlerinde itaat etmiyorum.” derse onun imanı sübut bulmamış olur. Çünkü inandığını iddia ettiği o Kuran, zaten elçiye itaat etmesi gerektiğini belirtiyor.
“Elçiye itaat edin” ayetlerinin tamamının (3:32,132; 5:92; 8:1,20,46; 24:54; 33:33; 47:33; 58:13; 64:12) Medine’de devlet olduktan sonra indirilmiş olması dikkat çekicidir. Bu, özellikle devlet olunduktan sonra elçinin karar alma mekanizmasının boyutlarının gelişimiyle beraber, itaat emrinin daha da önem kazandığını ve yaygınlaştığını göstermektedir.
60:12 Ey peygamber! Mümin kadınlar biat [5] için sana geldiklerinde: ALLAH’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, gayri meşru veletleri kocalarına dayandırmamaları [6] ve doğru işlerinde sana isyan etmemeleri üzere biatlerini al. Onlar için bağışlanma dile. Çünkü ALLAH bağışlayıcı ve şefkatlidir.
İtaatin kapsamının, peygamberin yaptığı doğru işlerle sınırlı olduğu Kurani bir emirdir. (60:12) Bazı softalar: “Peygamberin yanlış işi mi olur?” diyeceklerdir. Eğer kişi, Peygamberi olağanüstü vasıflara sahip bir Süpermen gibi telakki etmiyorsa, onun da bizim gibi bir insan olduğunu, beşerin de şaşar olacağını görmesi hiç de zor değildir. Bizzat Kuran’da, hem peygamberimizin (80:1-10; 8:67; 9:43) hem de diğer nebilerin (22:52; 9:113-114; 37:139-144; 68:48; 28:15-17; 12:23-24; 38:21-25; 28:31-32) birçok hatası zikredilir. Ayrıca dünya işlerinde; bilgi eksikliğinden, tecrübesizliğinden, kişisel zaaflarından birçok yanlış kararlar alınması muhtemeldir. Şayet böyle olmasaydı, (3:159) ayetinde belirtildiği gibi işlerin karara bağlanması hususunda peygamberin müminlere danışması gerektiğinin emredilmesi saçmalık olurdu. Ancak bu danışma sadece fikir edinme babındadır. Son karar peygamberindir. Müminlerin, bu son karara kayıtsız şartsız itaat etmeleri farzdır.
3:159 ALLAH’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer totaliter ve diktatör ruhlu olsaydın çevrenden dağılıp giderlerdi. Onları affet. Onlar için bağışlanma dile. İş hususunda onlara danış. Eğer son kararı verdin mi ALLAH’a dayanıp güven. ALLAH tevekkül edenleri sever.
Buraya kadarki kısımda peygamberin sağlığındaki siyasi misyonunu sıraladık. Acaba peygamber, Hakk’ın rahmetine kavuştuktan sonra bu siyasi erk nasıl icra edilecektir? İslam kargaşa dini, anarşi dini değildir. Tüm insanlığa, hem dünya da hem de ahirette mutluluğu vaat eder. Bu amacı gerçekleştirebilmek için müminlerin, her zaman bir imam/halife önderliğinde örgütlü bir şekilde mücadele vermeleri gerekmektedir. Emevilerin hilafeti saltanata dönüştürdükleri zamana değin ki dört halife devri buna en güzel örnektir. Yani itaat edilmesi farziyeti, elçiden onun misyonunu takip eden halifelere sirayet etmiştir. Zaten (4:59) ayetinde: “Sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” buyruğu, bu ifadelerimi teyit etmektedir.

________________________________________
[1] Bu söylediklerimize postacılar alınmasınlar. Ancak şunu da bilsinler ki yaptıkları iş ne kadar önemli olsa da ALLAH’ın elçisi ile meslektaş değillerdi.
[2] Metinde ayet kelimesi geçmektedir. Ayet: işaret, delil, kanıt ve mucize anlamındadır. Kuran’ın her tümcesi bu özellikleri taşıdığı için bu şekilde isimlendirilmiştir. Lakin dilimizde ayet kelimesi, sadece Kuran’ın cümlelerini tanımlamak için kullanılır. Bu ve benzeri ayetleri piyasadaki meallerin çoğu gibi ayet olarak çevirmek anlam kargaşasına sebep olur. Örneğin “onlara bir ayet getirmediğin zaman” cümlesi saçmadır. Çünkü Kuran sürekli inmekte ve efendimiz onlara onlarca ayet getirmekteydi. Burada kastedilen bir mucize isteğidir. Müşrikler hep peygamberimizden sıra dışı mucizeler istemişler lakin cevap olarak: “Mucize olarak Kuran yetmez mi?” cevabını almışlardır. (29:50-51)
[3] Lafzen: “Derleyip toparlasaydın ya” Burada müşriklerin mucize getirmeyen peygamberi ti’ye aldıklarını görüyoruz. Yani madem mucizen yok, bari hokkabazlıkla, el çabukluğuyla bir şeyler ortaya koy diyorlar. Çevirimiz ve parantez içi ünlem işaretimiz tamamen manayı dilimize yansıtma çabası gütmektedir.
[4] Elçiye itaatten kastın hadislere ve diğer şeylere değil yalnızca vahye (Kuran’a) olması gerektiğine dair “Kuran’a karşı Kuran” adlı bir çalışma yaptık. İnşallah bu ve benzeri ayetlerin gerçek izdüşümünü orada bulacaksınız.
[5] Modern (!) batı, kadınlara seçme hakkını geçtiğimiz yüz yılda vermiştir. İslam ise 1400 yıl önce bu hakkı onlara tanımıştı.
[6] Lafzen: “Elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri” Bu deyim, Arapçada evliyken başka bir adamla zina edip çocuğu kocasının nesebine yazdırmaya dalalet eder. Her dilin kendisine özgü bir deyim kültürü vardır. Kuran’daki bu tarz deyimleri moda mod çevirmek kargaşaya sebep olmaktadır. Ya aynı manayı veren Türkçedeki bir deyim ikame edilmeli yahut estetik kaygı gütmeden mana uzunda olsa cümlelerle verilmelidir.

Hanif Murat ın “HÜKÜM YALNIZ ALLAH INDIR” isimli kitabından alıntıdır.

Konular