KURAN EVRENSELDİR

KURAN EVRENSELDİR
6:19… Bu Kuran, bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu…
Gelenekçiler ve modernistler birbirlerinin hasımlarıymış gibi ortalarda salınan ancak Kuran’a karşı icma ile saldıran iki zıt kutuptur. Bir şeytan sağdan diğeriyse soldan yaklaşarak Müslümanları saptırmaya ant içmişlerdir sanki. İki zümre de farklı isimlendirmelerle de olsa Kuran’ın evrensel olduğu gerçeğine karşı amansız salvo atışları gerçekleştirirler.
Sağ taraftan yaklaşan şeytan:
“İslam, çok kısa zamanda dünyanın dört bucağına yayıldı. Doğal olarak pek çok yeni sorunla karşılaşıldı. Köylü-şehirli, Sibiryalı-Arabistanlı, cahil-alim, beyaz-zenci gibi pek çok tezatlıklar doğdu. Bunların aynı dini kuralları yaşayıp benimseme olanakları olmadığı için, mezhep âlimlerimiz ortaya atılarak onları bu sıkıntılardan kurtardı.”
“Kuran’dan sonra pek çok yeni şey ortaya çıktı. Bunların haram mı helal mi olduklarına âlimlerimiz cevap vermeseydi herkes şaşkın bir vaziyette kalırdı.”
“Kuran tedrici bir şekilde indi. Bu eğitim sürecinde bazı emirler nesih edilerek değiştirildi. Bu insanların adaptasyon sürecini geliştirmek içindi.”
“Asr-ı saadet döneminde hem peygamberimiz yaşıyordu hem de sahabe yıldızlar gibiydi. Onlar çoğu şeyi leb demeden anlıyorlardı. Ancak biz onlar gibi olmadığımız için onlara izin verilen pek çok konu bizler için mubah değildir.”
“Kuran, kıyamete kadar karşılaşacağımız her türlü konuya cevap verseydi milyonlarca sayfayı geçerdi. Bu da hem hıfzedilmesini hem de yazılarak korunmasını imkânsız kılardı. Onun için yeni çıkan bu konular, İsrailoğulları’nın peygamberleri gibi olan ümmetin âlimlerine havale edilmiştir.”
“Kuran’ı anlamak için esbab-ı nüzul haberlerine bakılmalıdır.” [1]
Vb. pek çok doneyle halka fısıldamaktadır.
Sol taraftan sokulan deyyus ise şu şekilde vesvese verir:
“Kuran 1400 yıl önce bedevi bir kabileye geldi. Aradan çok zaman geçti ve dünyanın nizamı tamamen değişti. Kuran’da bahsedilen kavramların çoğunun ya içeriği değişti ya da tarihsel bir bilgi konumuna indirgendi.”
“O zaman hapishane diye bir kavram bulunmadığından yahut masraflı olduğundan, had cezalarında hapishane seçeneği hiç göz önünde tutulmamıştır. Şimdi ise koşullar tamamen değişmiştir. O halde hırsızların elini kesmek, zina edene 100 sopa vurmak, cana can dişe diş kısas uygulamak, gibi cezalar tarihe karışmıştır.”
“Kuran’ın faizi yasakladığı dönemde ne enflasyon vardı, ne taksitle alışveriş, ne de paranın değeri. Hatta banknot bile yoktu. Ancak kapitalin en önemli güç olduğu günümüzde parayı faize koymamak bir zulümdür. Zaten Kuran’ın yasakladığı faiz değil tefeciliktir.”
“Cihat, İslam’ı yaymak için girişilen savaşlardır. Günümüzde ise internet, televizyon, gazete gibi kitle iletişim araçları vesilesiyle herkese dilersek tebliğ ulaştırabiliriz. Yani cihatla ilgili tüm ayetlerin günümüzde geçerliliği kalmamıştır. Zaten İslam, “barış” [2] demek değil mi?”
“Kuran, mirastan kadınlara erkeklerin yarısı oranını verdiğinde o çağ için bu bir devrimdi. Fakat günümüzde bu durum değişmiştir. Adalet kadın ve erkeğe eşit verilmesidir.”
“Kuran’ın indiği asırda sürekli savaşlar olduğu için erkek nüfusu azdı. Bu yüzden çok eşliliğe izin verilmiştir. Şimdi ise pozisyon değiştiği için böyle bir durum söz konusu bile değildir. Bu ruhsatın hükmü kalkmıştır.”
“İddet dönemi çocuk olup olmaması ile ilintilidir. Günümüzde gebelik testi, ultrason gibi teknolojik gereçler, bu hükmün illetini ortadan kaldırarak geçersiz kılmıştır…”
Tabi ki sağcı şeytanın da solcunun da bu tip binlerce örneğini sıralayabiliriz. Maksat hâsıl olmuştur umarım. Hepsi saygın olarak addedilen din adamlarından alıntıladığımız bu iddialara bu kitabımızda cevap vermeyeceğiz. Sivrisineklerle burada uğraşmayacağımızı en baştan belirttik. Şimdi bataklığa yönelerek Kuran’ın evrensel olup olmadığına bakalım.
Öncelikle ALLAH’ı hakkıyla takdir etmemiz gerekir. Eğer Rabbimizin şanını kavrayamamışsak her yol fısk istasyonuna çıkar. ALLAH gelmişi ve geçmiş âlemde olmuş, oluyor ve olacak her şeyi bilir. Hatta bunları bir kitapta ilminde kayıt altına almıştır. (20:110; 2:255; 10:61; 22:70; 35:11)
6:59 Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Onları kendisinden başka kimse bilemez. Karada ve denizde olanı bilir. O’nun bilgisi olmadan yaprak dalından düşmez. Toprağın derinliklerinde hiçbir kuru ve yaş habbe yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
O halde kim ALLAH’a ve Kuran’a inandığını söylediği halde, âlemlerin efendisinin koşulların değişebileceğini bilemeyeceğini iddia edebilir? Evet, peygamberimizden itibaren sosyal, ekonomik, kültürel, ticari, teknolojik alanlarda pek çok değişiklik vuku bulmuştur. Ve bu evirilme saate kadar da sürecektir. Lakin bu değişim ve gelişimler de bir kitapta kayıtlı olduğundan, Hak Teâlâ, Kuran’ı saate kadar her türlü konum ve koşulda işlevini sürdürecek şekilde indirmiştir. Aksi, dinin kemale ermediği ve yeni peygamber ve kitaplara ihtiyaç duyacağımız manasına gelir. Hâşâ, eğer böyle bir durum varsa ıslah için bizleri mehdi, müceddid, bediüzzaman, gibi sıfatlara sahip olanlar da kesmeyecektir. Hatta yeni bir vahiy ve kitap almadan Hz. İsa’nın inmesi bile söz konusu durumu değiştirmez. İsterse ilham, rüya, keşif, risalet gibi vahiyden farklı isimlendirmeler kullanılarak sözde[3] mesaj getirilsin. Adı ne olursa olsun, her kim ALLAH’tan haber getireceğini belirtiyorsa, o kişi ve izleyicileri, bırakın Hanif İslam’ı, kültürel İslam’dan[4] bile çıkmışlardır.
Avam tabiriyle topa girecek olursak; nasıl ki ALLAH’ın başka bir ayeti olan 10 milyardan yaşlı Güneş demode olmayıp çağdaşlığını hep koruyorsa, Kuran’da öyle kalacaktır. Ve asla hükümleri stepne durumuna düşmeyecektir. Yukarıda kısaca görüşleri bahsedilen kişiler aslında ALLAH’tan hiç korkmayıp, O’nu hakkıyla tanımadıklarından böylesine büyük sözler edebilmektedirler. Hâşâ, bir ultrason makinesiyle ALLAH’ın koskoca ayetleri geçersiz kılınıyorsa uzaya çıkan Yuri Gagarin[5] az bile söylemiş.
68:52 Halbuki Kuran, ancak âlemler için mesajdır.

________________________________________
[1] Kuran’ın tamamı olmasa bile belirli bir kısmı o dönemde yaşanan bir takım olaylara atfen inmiştir. Ancak bu olayların ve kahramanların bilinmesi entelektüel bir bilgi olmanın ötesine geçmez. Eğer bizim için gerekli olsaydı zaten Kuran’da o da bulunurdu. Ancak hemen hemen tüm ayetlerin yalan yanlış sebebi nüzul hikâyelerine dayandırılması, Kuran’ın apaçıklığının perdelenmesini doğurmuştur. En basitinden, binlerce probleme formül olabilecek bir ayet, sadece bir soruya endekslenerek diğer tüm kombinasyonlar bu ayetin dışında bırakılmıştır. Gene hepimizi ilgilendiren ve kulağımıza küpe, ağzımıza sakız olması gereken ayetler, tarihte yaşamış belirli şahıs ve gruplara özgü tutularak, ayetin güncelliği ve evrenselliği önlenmiştir.
[2] Moda bir söylem, ancak hiçbir ilmi tarafı yoktur. İslam kelimesi, “kayıtsız şartsız teslim olmak” demektir. Müslim ise isim fail yani “teslim olan” demektir. Buradaki gizli mef’ul ise tartışmasız ALLAH’tır. “Slm” kökünün tali anlamlarından birisi barış olsa da, konuyla uzaktan yakından alakası yoktur. Köken üzerinden iz sürerek olmadık yorumlar yapmak cühela nezdinde itibar görse de makbul değildir. Kelimelere anlam kazandıran milletin tarihsel şuurudur. Eski Arap kabilelerinde savaş olunca taraflardan birisi pes edinceye (teslim oluncaya) kadar savaş sürerdi. Yani barış kelimesi de güçlü bir teslimiyet vurgusu taşır. Aynı durum dilimizde de pek çok kelimede mevcuttur. Örneğin “barışmak” kelimesini ele alalım, madem onun üzerindeyiz. Bu kelime “bar” kökünün işteşlik eki getirilerek türetilmesiyle oluşmuştur. Eski Türklerde şehirlerin meydanlarında bar adı verilen mekânlar bulunurdu. Bu yerlere genellikle erkekler gidip kımız içer ve sohbet ederlerdi. Küskünleri de bara götürmek ve konuşturmak adettendi. Bar bir bakıma küskünlerin barıştırıldığı yer işlevi de görüyordu. Şimdi bu kelimenin köküne giderek tamamen başka bir anlam kazanmış barışmak fiilini barla, kımızla, içkiyle birebir ilgiliymiş gibi değerlendirmek ne kadar tutarlıysa, İslam kelimesini de birebir barış olarak nitelemek o kadar gerçekçidir. Şimdi bana Arapça Farsça karışımı bir kelime olan Müslüman’ın da Türkçesini buldurmayın. Bu kıymetli iş de başka bir bahara kalsın. Duramıyorum yazacağım “kuluntay”:)))
[3] Bu sözde kelimesini çok tuttuğumu belirtmek istiyorum. Sözde Kürtçe, sözde Kürdistan, PKK’nın sözde Diyarbakır sorumlusu… Örnekleri arttırmak mümkün. Anlayamadığım bir şey var: Bu bahsedilen şahıs PKK’nın sözde Diyarbakır sorumlusu ise PKK’nın gerçek sorumlusu kim? Yoksa biz PKK adında sözde bir düşmanla mı savaşıyoruz? Bu adamlar sözde Kürtçe konuşuyorlarsa hakiki Kürtçeyi kim konuşuyor? Abartmadık mı? Gülünç duruma düşerek irtifa kaybedilmiyor mu? Eğer sorun sadece sözdeyse bir sıkıntı yok.
[4] İslam’ı Hanif İslam ve kültürel İslam olarak ikiye ayırmanın ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Ancak ne yazık ki böyle bir tasnife bizim dışımızda ve Kuran’a rağmen oluşan kavramlar bizi zorluyor. İslam ilk peygamberden beri tüm müminlerin ortak dinlerinin adıdır. Ve tüm Müslümanlar aynı zamanda Haniftirler. Kültürel Müslüman ise batılıların Ortadoğu diye adlandırdıkları coğrafyada doğmuş ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul eden, nüfus cüzdanında da Müslüman yazan kişilerin ortak adıdır. Evrenimizde şu gün itibariyle 1,4 milyar böyle kişi vardır. Ancak bu kalabalık içerisinde ancak eser miktarda Hanif olduğunu üzülerek belirtmek isterim. Zaten tüm bu ezilmişliklerimizin arkasında yatan asıl sebep budur. Hanif Müslüman, Kuran’ın noktasından virgülüne iman eden ve imanını ameliyle ispat eden kişidir. Kültürel Müslüman ise en azından Müslüman olduğunu inkâr etmeyen kişilere denir.
[5] 1960 yılında uzaya giden ilk insan olan Yuri Gagarin, dönünce komünist devlet ve propagandaların da etkisiyle dünyanın çevresini dolaştığını ancak Tanrı’yı göremediğini belirterek, aklınca inançlılarla kafa bulmaya çalışmıştı.


HANİF MURAT'ın "HÜKÜM YALNIZ Allah'INDIR" kitabından alıntıdır.

Konular