İnsan Allah'a Muhtaçtır

[b]İnsan Allah'a Muhtaçtır
Peygamber Aleyhisselam'ın önderliğinde oluşan ilk İslâm toplumu, Kur'ân'la varlık alanına çıkmıştır. Eğer bu gün de İslâm toplumu çıkacaksa yine bu kitapla ortaya çıkmıştır. Çünkü Kuran’a dayalı bir yaşayış hayat boyu süren değişmez bir ibadettir. Ecele bu ibadetle koşanlar, cennete ulaşırlar. Ölümsüzlük insana bu dünyada bir hak olarak verilmiş değildir. Ama insan imana dayalı basiretli bir gayretle onu elde edebilecektir.


Vahy dilinin en yüksek manalı kelimesi, Allah'tır. O, her şeyin yaratıcısıdır.(1) Allah'a benzer (2), O'na denk olabilecek hiçbir şey yoktur. (3) Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, fakat bütün varlıklar O'na muhtaçtır. (4)Tüm varlığa, oluşa ve şişleme Allah hâkimdir. (5)Kâinatın ve insanın varlığını devam ettiren, özellikle insana hidayet veren Allah'tır. (6) Bundan dolayı, Allah'ın sözlerinden oluşan Kur'an, kendini "insanlara yol gösterici" olarak tanımlar. (7) O, insanı olumlu ve olumsuz yönleriyle çok iyi anlatır. İnsanın da diğer yaratıklar gibi tabii bir varlık olduğunu (8), ayrıca onun ahlakî bir kişiliğe ve yükümlülüğe sahip bulunduğunu, bu yüzden de kendisine en büyük değerin verildiğini belirtir. (9) İnsanın yapısını gerçekçi biçimde tanıtan Kur'an, onun evrensel boyutlu zafiyetlerine de değinir ve bunları giderici çözümler önerir. (10) Şu halde insanın inanma ihtiyacını gidermesi ve hakiki kurtuluşa ermesi için, Kur'an mesajına kulak vermesi, diğer bir ifadeyle Kur'an'ın öğrencisi elması gerekir.


Kur'an Mesajının Temel Hamlesi


Kur'an mesajının temel hamlelerinden biri de "Allah'ın birliği, insanın O'na muhtaç ve bağımlı olduğu gerçeğini" birçok yönden ortaya koymaktır. Değinilen gerçek, Kur'an'ın bir ayetinde şöyle dile getirilir: "Ey insanlar, Allah'a muhtaç olan sizlersiniz; zengin ve övülmeye layık olan ise, ancak Allah'tır."(11) Bu ayet, Allah'ın zengin ve övgüye layık tek ilah olduğunu belirterek İslamınMuktedir Uluhiyyet anlayışını ortaya koymaktadır. Ayetteki gani kelimesi lügatta, "zengin olmak, birşeye ihtiyacı bulunmamak" anlamlarına gelen gına masdarından türemiş bir sıfattır. Bu kelime Allah'ın sıfatı olarak kullanıldığında, "malik olduğu şeylerle başkalarına ihtiyacı bulunmayan, zenginliği sonsuz ve sınırsız olan, yanında herkesin yoksul kaldığı Yüce Varlık" anlamına gelir.Hamîd kelimesi ise,hamd masdarından türemiş bir sıfattır. Bu kelime, "kendisindeki güzel vasıflardan ve yaptığı iyiliklerden dolayı her türlü övgünün sahibi ve muhatabı olan Allah" manasına gelmektedir. Hem övgü hem de şükür ve diğer bütün varlıklar O'na hamd etmektedir. (13) Bilindiği gibi zengin kimse, muhtaç olanlara ikram ettiği için övülür. İşte Yüce Allah da yaratıklarına sayısız nimetlerle ikramda bulunduğu için her türlü övgüye layıktır. (14)


Kur'an'da 17 kez geçen ganisıfatı (15), tek başına Allah'ın bütün varlıklardan müstağni olduğunu bildirir.(16) Birçok inanç sisteminde, tanrıların insanlara muhtaç durumda düşünüldüğü hatırlanırsa, bu ilahî ifadelerin Muktedir uluhiyyet gerçeğini anlatmak için ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılmış olur.


Kur'an, Allah'ın varlık ve insanla olan ilgisinin başka boyutlarını da insana aynı anda telkin etmek içingani sıfatını, diğer ilahî sıfatlardan bir kısmıyla birlikte zikreder.(17)Böylece Allah'ın kendi kendine yeterli olmakla beraber O'nun yaratıklara, özellikle de insanlara karşı ilgisiz kalmadığı ve ihtimamsız olmadığı mesajını verir. Ayrıca Kur'an'daganisıfatı, Allah'ın insanların yararı için koyduğu ibadet ve hayır buyruklarını takip eder. (18) Bu durum, buyrukların esas faydasının Allah'a değil, onları uygulayan insanlara döneceğine işaret eder. Çünkü Allah hiç kimsenin infak ve ibadetine muhtaç değildir. Dine, inanca ve ibadete ihtiyacı olan insandır. İlave edelim ki insan bu ihtiyacını, tevhid inancına ve yaşayışına sahip olmadan tam olarak gideremez. Şu halde insanın, Allah'ın lütufkar davranışına verebileceği tek ve doğru cevap, şükürdür. Ancak bu şükür, Allah'ı tanımak, mesajını anlamak ve nimetlerini takdir etmekle gerçekleşebilir. Çünkü şükür, Allah'ın başlattığı iyiliğin, insan tarafından takdir edilişidir. İnsanı şükretme seviyesine çıkaran en önemli değer ise, tefekkürdür.


Tefekkür ibadeti


Varlık ve oluşlar, Allah'ın insana olan nimetlerini isbat edecek bir görünüm sergilemektedir. Kur'an, evrendeki herşeyin insan için yaratıldığını bildirir.(19) Bir dünyalı olarak insanın varoluş biçimi evrenle; evrenin düzeni de insanın varoluş biçimiyle tam bir uyum içindedir. İnsan gerek kendi varoluş hikmeti, gerekse kainattaki varlık ve oluşların gayesi üzerinde düşünürse, Allah'ın varlığı ve kendisinin ve O'na muhtaç olduğu gerçeğine ulaşır. Böylece tefekkür ibadeti, Allah'ın varlığını insan için anlaşılır hale getirir. Zaten hiçbir mü'min "delilim yokda ondan inanıyorum" gibi akıl dışı bir tavır içine giremez. Yani o, inançsızlığa delil bulmaktan aciz kaldığı için değil, tam aksine imkanı makul ve mümkün gördüğü için inanır. Bundan dolayı Kur'an, Allah inancının insan açısından ne kadar önemli olduğunu, "Allah'ı unuttukları için kendilerine öz benlikleri unutturulan kimseler gibi olmayın"(20) mealindeki ayetle dile getirir.


Kur'an'ın Öncelikli Çağrısı


Kur'an insanı herşeyden önce okumaya, öğrenmeye ve öğrendikleri şeyler üzerinde düşünmeye çağırır, "Bunlar kitab'ın ve apaçık Kur'an'ın ayetleri" (21) der ve "Kur'an'ı inceleyip düşünmeleri gerekmez mi?"(22)diye sorar. Kur'an bu gerçekleri dile getirirken, kendisine güvenmektedir. Çünkü o, düşünülerek okunduğu ve anlaşıldığı zaman daha çok beğenileceğinden emindir. Bundan sonra Kur'an, kendinin Allah kelamı olduğunu kabul edenlere özel buyruklar verir ve onlara öğütlerde bulunur. Onları ahlaklı ve adaletli davranmaya, başkalarına iyi örnek olmaya çağırır. Görüldüğü gibi onun hedefi, insanı kamil bir kişi haline getirip onu gerçek kurtuluşa ulaştırmaktır. Gerçekten de insanın hayatta en çok Kur'an'a ihtiyacı vardır. Onu okuyup anlayanların hakiki müslüman olacaklarından korkanlar, insanları bu ana kaynaktan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu haksız çabalarını Kur'an'ı küçük düşürücü sözler sarfederek sürdürmekte; hatta Kur'an'ın insanı çarptığını veya geri bıraktığını söyleyecek kadar ileri gidebilmektedirler.


Körlüğün Verdiği Küstahlıktan Kurtulmak


Gerçekçi gözlemler, yaşadığımız hayatta şahit olduğumuz ürkütücü pek çok olumsuzluğu ortaya koymaktadır. Bunlardan en önemlisi ve en acısı, Kur'an'ın sunduğu inanç ve yaşayış şeklinin insanların hayatında aslî yapısından çok şeyler kaybetmiş olmasıdır. Pekçok insanın, dini, hayatın görülmez alanlarına hapsetmeleri, onu sadece cenaze törenlerinde ortaya çıkarmaları, hayatlarında en çok ihtiyaç duydukları bir değeri ne kadar ihmal ettiklerini gösterir. Dini şekilci unsurlara indirgeyen kişilerin tabiî ki islamî bir hayat sürmeleri ve ölüm korkusunu yenmeleri mümkün değildir. Allah'ın izniyle her korkudan kurtulmanın bir yolu vardır. Ama Allah'tan kurtulmak imkansızdır.


Günümüzde kasvetli oluşlar ve yanıltıcı yorumlar, insanın önündeki aydınlık ufukları karartmış görünüyor. Hayatın sadece maddi yönüne cevap veren çağdaş teknoloji, güçlü ve göz alıcı görünümüyle imanı zayıf çok sayıda insanın adeta tek ma'budu durumuna gelmiştir. Bir nimet olarak insan hayatım zenginleştirmesi beklenen teknoloji, gerçek amacından saptırılarak kendi başına buyruk bir tanrı haline getirilmiştir. Oysa hak din olan İslam, insanlığa muktedir bir Uluhiyyet anlayışı sunar. O, yepyeni bir diriliş muştusuyla her alanda kendi insanını yetiştirip onun önüne yeni ufuklar açar. Şu halde Allah'ın insanlara sunduğu nimetlerden meşru şekilde yararlanıp ahlaken tutarlı bir hayat sürmek için, manevi körlüğün verdiği küstahlıktan kurtulmak gerekir. Bu da ancak İslamın insan ve hayat üzerindeki etkinliği ile sağlanabilir. Bunun sebebi, Kur'an'ın kişi ve toplum hayatını düzenleyici kurallarının, canlı ve belirleyici bir yapıya sahip oluşudur. Kur'an'ı bu şekilde anlamaya ve yaşamaya mecburuz. Hatırlanacağı gibi, Peygamer Aleyhisselamın önderliğinde oluşan ilk İslam toplumu, Kur'an'la varlık alanına çıkmıştır. Eğer bu gün de bir İslam toplumu çıkacaksa yine bu kitapla ortaya çıkacaktır. Çünkü Kur'an'a dayalı bir yaşayış hayat boyu süren değişmez bir ibadettir. Ecele bu ibadetle koşanlar, cennete ulaşırlar.

Ölümsüzlük insana bu dünyada bir hak olarak verilmiş değildir. Ama insan imana dayalı basiretli bir gayretle onu elde edebilecektir. Öyleyse "Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete doğru koşun. O, Allah'a karşı sorumluluk şuurunda olanlar için hazırlanmıştır."(23)

Fahrettin YILDIZ

ALTINOLUK


Dipnotlar:
1) En'am, 102; Ra'de, 16; Hicr, 28; Zümer, 32 vb.,
2) Şura. 11,
3) İhlas, 4,
4) İhlas 2,
5) En'am, 3, 18, 73 vb.,
6) Taha, 50; A'la, 3; En'am, 90 vb,
7) Bakara, 185; İsra, 9 vb.,
8) Hicr, 26, 28, 33; mü'miün, 12-14 vb.,
9) İsra, 70; Tin, 4; Ahzab, 72,
10) Mearic, 19-21; Nisa, 128; Teğabun, 16; Haşr, 9 vb.,
11) Fatır, 15,
12) Fatiha, 2,
13) İsra, 44, 111; Bakara, 30; Zümer, 75 vb,
14) Zemahşeri, Keşşaf, III, 305,
15) Fatır, 15; Neml, 40; Yunus, 68; En'am, 133; Lokman, 12,26; Zümer, 7; İbrahim, 8; Ankebut, 6; Bakara, 263, 268; Al-i imran, 97; Mümtehine, 6; Hadid, 24; Muhammed, 38; Hacc, 64; Teğabun, 6.,
16) Yunus, 68; Ankebut, 6,
17) Bakara, 263, 267; Ankebut, 6; En'am, 133; Neml, 40; Zümer, 7 vb.,
18) Al-i İmran, 97; Bakara, 263, 267 vb., 1
9) Bakara, 29,
20) Haşr, 19,
21) Hicr, 1; Neml, 1 vb.,
22) Muhammed, 24 vb.,
23) Al-i imran, 133. [/b]

Konular