Ümidini yitiren, her şeyini yitirmiş olur!

[b]Ümidini yitiren, her şeyini yitirmiş olur! [/b]  

Toplumda en mühim mesele, ümidini kaybetmeme meselesidir. Maddî konuda da manevî konuda da ümid, vazgeçilmezlerimizin en başında gelir.

Bundan dolayı İslam büyükleri şurada burada ümitsizlik telkin edenleri hiç iyi karşılamamışlar, şeytanın sözcülüğünü yapıyor güzüyle bakmışlar ümitsizlik yayan insanlara.

İrşad kitaplarındaki şu çarpıcı misal, ümidin insan hayatındaki önemini ifade eder.

Hayatın tüm tecrübelerini yaşamış olan yaşlı zat, karşıdan ağlayarak gelen adama sorar: "Evladım neden ağlıyorsun, bir felakete mi uğradın?"

— Sorma der, ağlayan genç, mahvoldum, dükkânım yandı, bu yetmiyormuş gibi kasadaki paralarım da yandı; bütün sermayem gitti, geriye sadece borç senetlerim kaldı! Yaşlı zat gencin başını okşayarak konuşur:

— Evladım der, bunlar ağlanacak kayıplar değildir. Sil gözünün yaşını. Ben de ümidini kaybettin de onun için ağlıyorsun, sanmıştım! Sözlerine şunları da ekler: "Unutma der, ümidini kaybeden adam bir daha teşebbüse geçemez ki kaybettiklerini kazanma ihtimali söz konusu olsun. Ama ümidini kaybetmeyen adam yeniden teşebbüse geçer, şimdi kaybettiklerinin hepsini de zaman içinde kazanabilir. Sen ümidini kaybetme evladım ümidini!

İşte yaşlı zatın bu sözleri gerçeğin ta kendisidir. Şu anda işleriniz iyi gitmeyebilir, sıkıntı ve zorluklarınız olabilir. Ama unutmayın bu hep böyle devam edecek değildir. Bir gün gelecek bu zorluklar sona erecek, yeni güzel günler devreye girecektir. Yeter ki bu günlerin geleceğine olan ümidinizi yitirmeyin. "Bu da geçer yahu!" diyerek sabretmesini bilin. Zor günlerde bile sabır sevabıyla yine kazanç içinde olmaya bakın. İhya'daki bir hadis ortalığın tümüyle bozulduğu yolunda ümitsizlik telkin eden adamı şöyle tarif eder:

— Kim insanlar tümüyle bozuldu, hiç sağlam adam kalmadı, her şey mahvoldu diye ümitsizlik yayarsa bilsin ki bozulan, insanların tümü değil, ümidini kaybeden o insanın kendisidir!

Çünkü kıyamete kadar bozulmayıp da hakkı yaşayanlar mutlaka bulunacaktır. Burada mühim olan bizlerin hangi tarafta yer aldığımızdır. Biz hakkı yaşayanların içinde isek batıla kayanlar bize zarar veremez. Maide Sûresi'nde: "Ey iman edenler! Siz hakta sebat etseniz batılda olanlar size zarar veremezler!" buyrulmaktadır. Yani siz vazifenizi yapın vazife-i İlahiye karışmayın. Nitekim üç ümmetli, iki ümmetli peygamberler gelmişlerdir. Ümmetlerinin azlığını, şartların zorluğunu hiç düşünmemişler, sadece görevlerini tam yapıp yapmadıklarına bakmışlar, ümitsizlik onların lügatinde hiç yer almamıştır.

Şeytan ise bunun zıddını fısıldar, hep ümitsizlik telkin eder. Bostan'ü-l-Vaizin'de şeytanın telkin ettiği bir ümitsizlik örneği şu çarpıcı misalle anlatılır: "Bağdat'ta şevk içinde hizmetlerini sürdüren Cüneyd-i Bağdadi, bir gece rüyasında şeytanın sokakta şarkı söyleyerek gittiğini görünce: 'Neden böyle saygısızca bağırıyorsun insanların içinde?' der. Şeytan, 'Hani insan?' der. 'Sen bunları insan mı sanıyorsun? Bağdat'ta şu anda sadece üç insan var, onlar da Şiraz Mescidi'nde ibadetteler. İnanmazsan uyanınca git gör!' diye adres de verir. Uyanıp hemen abdestini alarak Şiraz Mescidi'ne koşan Cüneyd-i Bağdadi, gerçekten de üç kişiyi namazda bulur. İçinden bir ümitsizlik fırtınası kopar. Demek ki koskoca Bağdat'ta adam kalmamış bu üç kişiden başka diye hayıflanırken biri selam verip kulağına eğilerek fısıldar:

— Şeytan sana ümitsizlik telkin etmek istiyor. Bağdat, Allah dostlarıyla doludur! Sakın şeytanın tuzağına düşüp de ümitsizliğe kapılma!"


24 Mart 2009, Salı        Ahmet Şahin

Konular