Ve Yine Dardasın İşte..

[i][size=18px][color=indigo]Ve yine dardasın işte! yüreğinde taşıdığın sahil boyundan koparak düştüğün dar sokaklardaki duraklardan biri de burası. Evet! belki hiç istemiyorsun o kasveti. O köhne mekandaki boyaları dökülmüş, eski ahşap bankın üzerinde oturmayı. Kımıldadıkça örümcek ağları teninin açık yerlerine değiyor ve ürperiyorsun. Kurtulmak için ayağa kalktığında yorgun hissediyorsun kendini. Tutunduğun direğin pasları ellerine bulaşınca bırakmak zorunda kalıyorsun. Dayanaksız ve adım atamayacak kadar da hantal. Altında ezildiğin bedenin büyüdükçe büyüyor.. kainat büyüyor ama yapayalnızsın. Ameliyat olmayı bekleyen ihtiyar bir acuzesin artık. Yanında bir refakatçin bile yok. Kimsesiz kalmış bir çocuğun yüreğine sahipsin. Çöp konteynerinin yanına bırakılmış bir poşet kadar değersiz olduğun için içine atılmaya daha üşenilmişsin. Rahatsız oluyorsun halinden. Yumuşak döşeklerde olmayı diliyorsun o an. İçine ferahlık veren o deniz manzaralı durağı arzu ediyorsun. Bir an önce bu halinden kurtulmayı dilerken, senin için neyin hayırlı olduğunun farkında da değilsin. Bunun için dua ediyorsun bir süre.. ve işte bir süre sonra arzu ettiğin yerdesin.

Döşüne batan dikenin acısı diniverince hemencecik unutuyorsun acizliğini ama. İşte sen böylesin. Asıl istediğinin, dua etmeyi unutmak olduğunun farkında dahi değilsin. O zaman bir insan olamayacağını düşünemiyorsun. Mustağni zannediyorsun kendini. Her şeyle baş edebileceğin vehmediyorsun. Sadece hissediyorsun bunu. Aslında!.. aslında yavaş yavaş ölüyorsun. Büyüyor ve ölüyorsun.

Oysa dardayken asli hüviyetinin farkına varıyorsun.. ve ruhlara canlılık veren beden ölümünü anıyorsun. Sıkıntın arttığında gözlerin yaşarıyor. Düşen damlalar göğsünü yalıyor. Rahatta iken unuttukların nedeniyle, göğsünde taşıdığın kristalin üzerine çöreklenmiş is yumuşuyor ve içeriye hafif bir ışık huzmesi sızıyor. Işık cevhere ulaştığında bir kıvılcım çakıyor. Kıvılcımla birlikte titremeye başlıyorsun. Titredikçe ağlıyor.. ağladıkça is kayboluyor ama henüz cevher yeterince parlamış da olmuyor. Son dermanla kollarını kaldırıp yalvarıyorsun. Kıymet verdiğin ağyardan sıyrılıp tek bir yere doğru yöneliyorsun. Verenin ve alanın kim olduğunu, O dilemeden hiçbir şeyin olmayıp oldurulamayacağını.. dolayısıyla hiç aklından çıkarmaman gerekenleri hatırlıyorsun.
Senin elinde olan pek bir şey olmadığını.
Hep fakirsin ve hep çıplak. Hep giydirilensin.. hep verilen. Deryanın içindeki damla, damlanın içindeki dünya olduğunu fark ediyorsun. Yine O dilemedikçe ne tutunacak bir direk bulabileceksin ne dizinde derman.
Ölmekle malul olan bir kanserli olduğunu hatırlayınca yakınlaşıyorsun uzak hissettiğine. O şah damarın oluyor.

Sıkıntının dilenmeyeceğini biliyorsun.. aslında bu söylediklerini de biliyorsun.

O çocukla konuştuktan sonra fark ediyorsun bunu.. ettiğin nasihatlerin etkisiyle kendinden utanıyorsun. Sözler kursağına takılıyor bu yüzden. Kendime söylüyorum.. bakma sana doğru konuştuğuma diye tekrar etmen kabahatini hafifletmek için. Sen onu tanımıyorsun ve nasıl olup da karşına çıktığını bilmiyorsun. Şaşkınsın.. güvende oluşunu zedelemeyen bir şüphe içinde. Aynı ümitle korku arasındaki ilişki gibi, güvende ve tedirgin.

Titreyerek anlatıyor çocuk..
Anlattıkça ağlıyor;

Bu zamanda yaşamak deyince.. biz seçemeyiz, takdir diyorsun.
Zor deyince.. doğrucularla yalancılar böyle ayrışır diyorsun.
Eşten dosttan yakınınca.. imtihanın nereden geldiğinin önemli olmadığından bahsediyorsun.
Ululara öykünüyorsun da çektiklerinin azıcığına katlanamıyorsun.
İnci istiyorsun da derini görünce yüzeye kaçmak istiyorsun.
Dert diye yakınıyorsun ama derdinin dermanın olabileceğini dahi düşünemiyorsun.
Sonra.. sevdiklerim sözlerime kulak asmıyor dediğinde
Sana söylemekten başkası düşmez diyorsun.
Fakat her ağzını açtığında, şikayetlerinin sadece O’nun için olduğunu fark edip kendi adına kahroluyorsun.
Yükünün altında ezilmiş zaaflı haline dahi özeniyorsun.

O titriyor.. o ağlıyor..
sen ise konuşuyorsun.
Çok şükür; çok şükür
bir de utanıyorsun.[/color][/size][/i]



Selim Sevkioğlu

Konular