Kur'anı Akla Göre Yorumlama Hastalığı
Reformcular ve yenilikçiler Kur’an-ı Kerimi yorumlama, ondan dinî hüküm çıkartma konusunda da Müslümanların kafalarını karıştırmış, dinî kesimde anarşiye yol açmışlardır. Yanlış fikir ve metodlarının özü şudur: “Her Müslüman kutsal kitaptan kendi kafasına ve anlayışına göre hüküm çıkartabilir, onu yorumlayabilir.” Ne kadar hatâlı ve sakıncalı bir zihniyet ve metod! Evet Kur’an-ı Azimüşşan elbette bütün Müslümanların kitabıdır, hidayet kaynağıdır. Ancak, ondan hüküm çıkartmak, onu tefsir etmek her müslümanın yapabileceği bir şey değildir. Tefsir ve hüküm çıkartma işi ve vazifesi ehliyetli, liyakatli, icazetli müctehidlerin , müfessirlerin işidir.
“Men fessere’l-Kur’ane bi re’yihi fekad kefer” buyurulmuş
tur, yâni Kur’anı kendi kafasına göre yorumlayan kâfir olur denmektedir. Birtakım ilahiyatçılar hazırladıkları Kur’an tefsirlerinde Ehl-i Sünnet sınırlarını aşmışlar ve son derece yanlış ve sakıncalı yorumlar yapmışlardır. Bir örnek verelim: Cennet’in kapılarını açmışlar ve Hz. Muhammed’in risaletini, Kur’an-ı, İslam’ı inkâr edenleri de oraya sokuyorlar. Kur’an, Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu ilân edenleri kesin şekilde reddediyor, bizim reformcu ilahiyatçı ise İsa aleyhisselama “ibnullah” diyenleri Cennet’e dolduruyor. Allah akıl fikir versin… Bazı reformcular o kadar ileri gidiyorlar ki, “Ebû Hanife de bizim gibi bir insandı, o ictihad yapabiliyor da biz niçin yapamayacakmışız ?…” gibi gülünç muhakemeler yürütüyorlar. Din çok hassas bir konudur. Kaynaklardan din hükmü çıkartmak, Kur’anı yorumlamak büyük ihtisas ister. Doktor, mühendis, tâcir, bakkal, çiftçi, terzi, ev kadını, üniversite öğrencisi, işçi kutsal kitabımızdan kendi kafalarına, irfanlarına, heva ve re’ylerine göre hüküm çıkartmaya kalkarsa İslam toplumunda anarşi baş gösterir, her kafadan bir ses çıkar, dört hak mezhep yerine binlerce bâtıl mezhep meydana gelir ve Ümmet-i Muhammed çöker. Müslümanlar elbette Kur’an-ı Azimü’ş-şanı okuyacaklar; tefsir, tercüme ve meallerini inceleyecekler, bu kıraatten yararlanacaklardır. Kur’andaki kıssalardan, öğütlerden, uyarılardan ders, ibret, hisse alacaklardır. Ancak kesinlikle kendi heva ve re’yleriyle kutsal kitaptan hüküm çıkartmaya yeltenmeyeceklerdir. Şu husus da bir an bile hatırdan çıkartılmamalıdır: Zamanımızda bir takım ehliyetsiz, liyakatsiz kişiler para kazanmak için Kur’an meâlleri, tercümeleri, tefsirleri hazırlayıp yayınlamışlardır. Ehl-i Sünnet Müslümanlarının bunları kesinlikle satın almaması, okumaması gerekir. Yarım doktor insanı candan, yarım din âlimi dinden imandan edermiş. Usûl-i tefsir kitaplarında kimlerin tefsir yapabileceği yazılıdır. Müfessir (Tefsir âlimi) olabilmek için on dört Arabi ve dini ilmi iyi bilmek gerekir. Bunları öğrenen ve ilmiyle âmil olan kullarına Allahü Teala hazretleri onbeşinci bir ilmi nasip eder ki, o ilim kesbî (okuyup öğrenerek elde edilen) biri ilim değildir, vehbî’dir, yâni Allah vergisidir. Bu onbeş ilmin yanında müfessirin, yaşadığı çağdaki dünyevî kültüre de sahip olması gerekir. Felsefe, sosyoloji, antropoloji ve saire…
Mehmet Şevket EYGİ'nin ''Dinde reformcular, yenilikçiler,Fazlurrahmancılar ve diyalogcular'' adlı yazısından bir kısımdır.
Kur'anı Akla Göre Yorumlama Hastalığı
Ben Kuran, Hadis, İcma ve İslam Dünyasının çoğunluğunu temsil eden Ehli Sünne alimlerinin kıyas ve ictihadlarını burada tekrar ettim ve belki bir kaç cümle de ne yapıp yapmamamız konusunda eklemeler yaptım. Eklemelerim, ehli sünnete uyalım, Kadiriliğe kimse bir şey dememiştir, gibi şeyler.
Sizin anlaşamadığınız ben değil yüzlerce yıldır İslam Dünyasının çoğunluğunun üzerinde birleştiği şeylerdir.
Allah hepimizi hidayet üzerinde sabit kılsın sayın Hocam.
Ben de burada bitiriyorum.
19.07.2008 - freef