Fecr suresi

FECR SURESİ
1-5 Ayetler
Şafağı düşün; karanlığı ve karanlıktan aydınlığa geçiş sürecini düşün; karanlıklar ardından gelen günü, aydınlığı, dirilişi düşün,
Bir araya gelinen; aşr olunan, yani tanış, kardeş, cemaat ve ümmet olunan geceleri, günleri, vakitleri, toplantıları, bu alanda yapılan Kuran okumalarını, Kuranı öğrenen, düşünen, yaşayan, anlatan ve bu Kuran ahlakını, düzenini oluşturmaya, bir anlamda bu ahlakı ve düzeni doğurmaya, hayata hakim kılmaya yönelik yapılanları düşün.
Bu amaca ulaşmak için şefii, yardımı, birbiri ardına gelen vahiyleri, bunları anlamak ve yaşama geçirmek için yapılanları, bu uğurda öncü olmayı, birken çift olmayı, her gün vitr olmayı, yeni insanlara ulaşmak ve tebliğ yapmak için verilen kesintisiz çabaları, tüm imkanları seferber etmeyi, ölümü göze almayı, birer birer, gurup gurup yapılan katkıları, verilen fedakarlıkları, çekilen eziyetleri, terk edilen tüm statüleri, anayı, babayı, evladı, eşi, evi, memleketi terk edişi, hatta feda edilen canı düşün.
Bunlar yapılınca, yesri, gitmekte olanı, karanlıkların aydınlığa döndüğünü, küfür karanlığının, şirk bataklığının, zülüm ve haksızlık vahşetinin yok olduğunu düşün.
Mevcut yaşamı, cahili düzeni ve çarpık sistemi ayakta tutanların, kurulu düzenden nemalananların, insanları sömürenlerin, hicr sahiplerinin ve bunların ashabının, bu şafakta hiçbir katkıları, kasemleri, payları olmadığı gibi men ederek, yasak koyarak, korkutarak, yalan ve iftiralar atarak, işkenceler yaparak, ambargolar uygulayarak, ölüm fermanları çıkararak, vatanlarından sürerek, yok etmek için tüm güçlerini seferber edenlerin, hicr ashabının vahye ve müminlere karşı duruşları sonucu helak olan şu kavimler gibi bunların helakı da mukadderdir. Yakındır.
6-10 Ayetler
Ad kavmine, sütunların sahibi İrem’e, vadilerde kayaları kesen Semûd kavmine, o kazıkların sahibi Firavun’a Rabbinin ne yaptığını görmedin mi?
Ad, Semud, Fravun ve kavminin Vahye karşı duruşları sonucu nasıl yok olup gittiklerini düşün. Ülkelerde benzeri yapılmamış, teknolojide devleşmiş, ihtişama ve refaha ulaşmış kavimlerin Vahye karşı duruşları sonlarını getirmiştir. Sadece önde gidenlerin değil, onlara ses çıkarmayan, duruşunu Vahiyden yana sergilemeyen kavimlerin ve insanların da başlarına gelenleri anlayıp, ders almak gerekmektedir. O halde şafak için, Kuran için ne duruyorsun, hala çalışmayacak mısın? Kurana önem ve öncelik vermeyecek misin?
11-14 Ayetler
Onlar ki, o ülkelerde azmışlardı. Dolayısıyla da oralarda bozgunculuğu çoğaltmışlardı. Onun için de Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırdı. Şüphesiz ki Rabbin gözetlemektedir.
Çünkü , onlar ülkelerde tagutluk yapmış, vahyi ölçülere önem ve öncelik vermemiş, güçlünün haklı olduğu bir zulüm düzeni kurarak, azmışlardır. Hak ve adalet düzenini bozmuşlar, ahlaki yozlaşmaya ve çürümeye neden olmuşlardı. Ekonomik refah ve zenginliğe rağmen, hep bana hep bana esaretiyle, israf, zevk ve eğlenceye aşırı düşkünlükle Rabbi terbiyeyi ve sistemi unutmuşlar; fesat çıkarmışlar, ahlâkı ve fikri yozlaştırmışlardır. Kendilerini, toplumu, düzeni bozmuşlardır. Yaratılış amacının dışındaki yaşamı seçip, araçları amaç edip bozulmuşlardır.
Dolayısıyla da sünnetullah gereği özü bozulanın, bozulması ve azapla kıvranması kaçınılmaz olmuş, böylece Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırmış, her birine bozulma nedenleri ve derecesi doğrultusunda çeşitli azapları bu dünya hayatında taddırmıştır..
Bu dünya başıboş değildir. Allahın kanunları vardır. Dileyen dilediği gibi yaşar, ancak yaptığı seçime, yaşam biçimine uygun karşılık bulur. Şüphesiz ki Rabbimiz gözetlemektedir. Hazırdır, yani koyduğu kanunlar gereği karşılık verilir. Kaçınmak mümkün değildir.
15 – 16- İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisini üstün kılar ve nimetler verirse: “Rabbim beni üstün kıldı” der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa: “Rabbim beni aşağıladı” der.
Allah dilediğini değil, dileyeni, isteyeni, buna yöneleni hidayete ulaştırır. Aynen bunun gibi, çalıştığından başkası yoktur ilkesi uyarınca, çalışanı, çabalayanı başarıya erdirir. Bolluğa, zenginliğe ulaşması, onun Rabbi nezdinde değerli, kıymetli olduğu anlamına gelmediği gibi, bana ikram etti diyerek övünmeye de hakkı olamaz. Bu tutum kınanmaktadır. Aynı şekilde, darlığa, sıkıntıya uğrayan insan da, kendi yaptıklarını sonucu bu durumla karşılaştığını göz ardı ederek, Başlarınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur. Ayetini de okuyup dururken, suçu kendi tercihlerinde, yaptıklarında arama yerine, beni Rabbim aşağıladı diyerek serzenişte bulunmanın haksızlığı ve tutarsızlığı eleştirilmektedir. Aynen, Ad, Semud benzeri kavimlerin helakinin da, kendi seçimleri sonucunda gerçekleştiği, vahyi dikkate almamaları, azmaları neticesinde, hak ettikleri bu azap kamçısıyla karşılaştıkları vurgulanıp, ikram olunanın kendini, Rabbi nezdinde yüceltmesinin yanlışlığı kadar, sıkıntıya uğrayanın da Rabbini şikayet etmesinin yersizliği vurgulanmaktadır.
İnsanı, değerli yapan, hayatta tüm durumlarda, Allaha, Kurana önem ve öncelik verme derecesidir. Oysa mal, mülk, makam, şöhret vb unsurlar esas alınmakta olup bunlar, dünya hayatının süsü ve geçimliği iken, imtihan vesilesi olduğunu unutup, yaşama amacı yapılmaktadır. Hatta, bunlar uğrunda ölesiye yaşam sürdürülmektedir. Bu halde olanlar için varlıkların artması da, azalması da azmasını, yani vahye aykırı yaşam sürmesine neden olmaktadır.
17–20 - Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!
Oysa mülkün sahibini Allah olduğu bilincinde olup, malı, mülkü, makamı vb şeylerin emanetçisi olarak davranmalıdır. Emanetçinin yaptığı gibi, mülk sahibi olanın hoşnut olacağı yolda kullanmalıdır.
Tam aksine, emanetçiliği unutup, malik gibi davranıyorsunuz. Hatta daha da kötü. Malik herkese ikram ederken, emanetçi olduğunu unutan ve kendini eş koştuğunun farkına bile varmayarak malik zannedenler, zayıflara, yoksunlara haklarını vermeyip, ikram etmediği, yanlarında olmadığı, sorunlarıyla ilgilenmediği gibi bu yolda olanları dahi kuruntularla engellemektedir.
Yetimi, güç karşısında zayıf olanı, korunmaya, desteğe, yardıma, himayeye gerek duyanı kerimleştirmek demek, ikram etmek, karşılıksız vermek, sıkıntıdan kurtarmak, korumak, hasılı insan onuruna yaraşır duruma getirmeye çalışmaktır.
Yoksulu, her türlü nimetten yoksun olanı, yeme içmeden başlayıp tüm yoksun olduğu maddi ve manevi nimetlere, değerlere kavuşturmaya çalışmaktır, teşvik etmek ise, bu yolda öncü olmak, çareler üretmek, sistemler oluşturmaktır. Balık vermekle birlikte, balık tutmayı öğretmek ve bunun imkanlarını sunmanın yanı sıra bu çarkın devamlılığı sağlayacak kurumlar, düzenler oluşturmayı sağlamaktır.
Böyle olmak gerekirken, mirası, öncekilerden kalanları, toplumsal birikimi, kamunun hissesini, tüm insanlara ait olan devlet malını da düzenler, tezgahlar kurarak, vicdanını yatıştıracak aldatıcı gerekçe ve maslahatlar üreterek, büyük bir oburluk, düşüncesizlik, haksızlık ve aç gözlülükle helal haram demeden, şunun bunun hakkını gözetmeden yağmalarcasına el koymakta ve yutmaktadır
Malı, mülkü, serveti makamı, işe yarar her şeye öyle düşkün, tutkun, vurgun ki, her şeyden çok sever durumdadır. İnsan yaratılma amacını unutur. Önem ve öncelik vermesi gerekenleri es geçer. Öyle bir düşkündür ki aklı fikri yığmayla, yani sınırsız bir artırma, çoğaltma yarışıyla düğümlüdür. Böyle olunca da başına gelen azaba davetiye çıkarmakta, helaki kaçınılmaz olmaktadır.
21–23 - Hayır… Hayır… Yer üst üste sarsıntılarla dümdüz edildiği zaman, Rabbinin geldiği ve meleklerin saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem de getirilmiştir; o insanın, o gün aklı başına gelecektir, artık aklının başına gelmesinin kendisine ne yararı var ki!
Şayet bu helak olan kavimlerden ders alıp, helak oluşlarının nedenlerini anlar, Kuran ipine sımsıkı sarılır, Kuranı yaşamınıza hakim kılarsanız, öncekiler gibi yeryüzündeki zalim yönetim güçleri teker teker ufalanıp kum taneleri gibi dümdüz olur.
Rabbin adletini/düzenini/yasalarını/meleklerini saf saf tümünü uygulayınca ilahi sistem kurulur. Kuran sistemine, vahye karşı duranlar o gün ateşte, cehennemdedir. Aklının başına gelmesinin hiçbir yararı olmaz.
24-26 - Der ki: “Keşke ben bu hayatım için göndermiş olsaydım.” Artık o gün O’nun ettiği azabı kimse edemez ve O’nun vurduğu bağı kimse vuramaz.
Kuran sistemi kurulup, yaptıklarının karşılığını görünce, keşkeler peş peşe gelir. Hayatına karşı yaptığı zülmü anlar. Kendi eliyle ve tercihleriyle bu azabı hak etmenin pişmanlığıyla kıvranır.
27–30 Ey mutmain olmuş nefs! Dön Rabbine, sen O’ndan O da senden hoşnut olarak! Hemen gir kullarımın içine! Ve gir cennetime!
Yaşama amacını unutmayan, Kuranın rehberliğine teslim olan, Allaha, Kurana önem ve öncelik veren, böylece Rabbine dönen kullar, Rabbinin terbiyesinde, Kuran ahlakıyla yoğrulanlar, Kuranın ilkeleriyle yaşam sürenler, davaları Kuran olanlar her ne halde olurlarsa olsun alakaları ölçüsünde, mutmainlik nispetinde cenneti yaşamaktadır.
[url=http://aaldemira.blogspot.com/]Aldemir[/url]

FECR SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI

1-وَالْفَجْرِ Vel fecr.

Konular