Pişman petrolcu W. K. D’Arcy

[color=darkred]İz Bırakanlar
Ahmet Sırrı Arvas

Pişman petrolcu W. K. D’Arcy

D’Arcy, İran Şahından aldığı imtiyaz belgesini cebine koyar, Mısır üzerinden ülkesine dönmek üzere yola çıkar. Kendisini Londra’ya götürecek vapur İskenderiye Limanına gelinceye kadar gidip Kahire’yi gezmeyi arzular. Bildiğiniz turistik tur işte... Nil, kebap, yalelli filan... Sonra piramidler, mumyalar... Gezip dolaşıp otel odasına döndüğünde bavullarının karıştırılmış olduğunu görür, raf, çekmece darma duman... Vesikadan kimsenin haberi olmadığını sandığı için işi ciddiye almaz. Otelciye bile söylemez, emniyete zaptiyeye şikayette bulunmaz.
Ancak o gece odasına iki kişi gelir, sabahsız selamsız mevzuya dalar, “belgeyi bize sat” diye sıkıştırırlar. İhtiyar kurt direnince adamlar fiyat artırırlar. 1 milyon sterlin, iki milyon sterlin derken 3 der, ardından ikiye katlarlar. Düşünebiliyor musunuz tam 6 milyon sterlinden söz açarlar. Bu müthiş bir paradır, yatlar katlar satın alabilir, hatta koca koca adalar... Ama ihtiyarın inadı tutar, üstüne basa basa “hayır” der ve asla geri adım atmaz.

Firarda yarar var
Kahire artık tehlikeli olmaya başlamıştır, bir an önce Londra’ya vasıl olsa iyi yapar. Artık orada notere mi tasdik ettirir, bir banka kasasına mı koyar? İşe bakın ki beklediği vapur da gecikir, hepten sıkıntı basar. İyi ama endişesini bu yaban ellerde kim dinler, hem elinden kim tutar?
Yine de kaygısız görünür, gezilere filan çıkıp strest atar. İşte böylesi turlardan birinde arabasında bir bomba patlar, kuşbaşı olmaktan kıl payı yırtar. D’Arcy kurtuluşunu “dindar oluşuna” bağlar.
Artık Kahire’de durmanın manası yoktur, konforuna filan bakmaz, Port Said’den gelen ilk İngiliz şilebine biner ve yola çıkar.
Gemide biteviye ibadet eder ve kendisi gibi elinden İncil düşürmeyen bir gence yaklaşıp tanışma ihtiyacı duyar. Onun Sidney Rey adlı bir Anglikan rahibi olduğunu öğrenince içi rahatlar. Mütemadiyen ilahiler mırıldanan gencin, dünya ile işi olmaz, hep ahiretten söz açar. Hitabeti de yerindedir, eski müminlerin neler çektiğini anlatırken sesi titrer, göz yaşlarını tutamaz. Varlığını kilise varlığına armağan etmiş görünür, en azından D’Arcy’i böyle sanar. Seyir kayıtlarında gemiye Somali’den bindiği yazılan delikanlı, kendisini tanıyor olamaz. Bu yüzden ona açılmakta bir beis bulmaz.
Elindeki imtiyaz belgesinden bahseder ve bu paralarla İran’ı Hristiyanlaştırıp Hristiyanlaştıramayacaklarını sorar.
Genç rahip ihtiyarı heyecanlandırmasını bilir onu ayaküstü takdis eder, günahlarını çıkarır (!) ve kurtuluşa ermekle müjdeleyip gözünü boyar. Belgeyle ilgilenmez görünür, “sende dursun” teklifini zoraki kabul eder, güya gemiden inince doğruca Anglikan kilisesine gidecek ve emaneti başrahibe sunacaktırlar.
D’Arcy’nin içi müsterihtir, işini yapmış insanların kıvancı ile papazın önünde diz kırar.
İlerliyen günlerde tek kişilik vaazlar devam eder, ancak gemi Londra’ya yaklaştığında delikanlı buharlaşıverir, adeta sırra kadem basar.
D’Arcy aldatıldığını neden sonra anlar. Uğruna hayatını tehlikeye attığı ve 6 milyon sterline satmadığı belgeyi uyanık papaza kaptırmıştır. Yapacak tek şey kalır, üstüne bir bardak su içip, unutmak. O da onu yapar, öyle ya kafaya taksa sıyırma ihtimali de var.
İş bilahare netleşir. Meğer rahip sandığı adam İngiliz gizli servis elemanlarından Raznblum adlı bir Yahudidir ve belgeyi “ne pahasına olursa olsun” almakla görevlendirilmiştir. Belki de D’arcy dirense başına iş alabilir. Nitekim aynı adam Lenin’e yaptığı başarısız suikastten sonra yakalanır ve kurşuna dizilir. Bu kadar gözü kara bir militan zikredilen vesikayı titrek ihtiyarda bırakacak değildir.
Uzatmayalım İngilizler bu imtiyaz sayesinde İran’ın toprak altı ve üstü kaynaklarını ele geçirmiş olurlar. Kurdukları “Consensieus” adlı firma para kazanmaya başlar ardından Anglo-Persian Co (BP) ile dünyaya açılırlar.
Gelgelelim İran’da nüfuzu olan Çarlar da boş durmaz, Rus gizli servisi Ohrana halkı İngilizler aleyhine kışkırtıp ihtilal yapar.
Şah Muzaferuddin’in yerine geçirilen Mehmed Ali Rıza Britanyalıların elindeki imtiyazı fesh edince İngiltere’nin Tahran büyükelçisi, Şah’a “bizzat sarayında” posta koyar. Lâkin arkasını Ruslara dayayan Mehmed Ali Rıza tehdide papuç bırakmaz.
İngilizler söylediklerinin kuru laf olmadığını ispatlar, Basra Körfezini donanmayla ablukaya alırlar. Sonra ani bir çıkarma ile yayılır, Petrol bölgelerini işgal etmekten sakınmazlar.

Kanlı oyunlar
Ruslar da (güya ülkeyi korumak için) kuzeyden girer, İran’ın öbür yarısını ele geçirir, üstüne yatarlar.
İran bir kurtuluş savaşı arefesine gelir ama süperler milli hislerin kabarmasından hoşlanmazlar. “Maksat sömürü olsun” der, aralarında el sıkışırlar. Ruslarla İngilizler askerlerini çeker, teknisyenlerini yollarlar. Kuzeyin (Mazanderan, Horasan ve Astrabad) iliğini Moskof emer, güneyin kemiğini Britanyalılar sıyırırlar.
İngiliz Gizli servisin emrinde çalışan Burmah Oil Petrol Şirketi 1908’de Mesudi Süleyman’da zengin petrol yatakları bulur. Bu hakkını Anglo-Persian Oil Company Şirketi’ne devreder ve vazifesini tamamlar.

İşte o belge
“Kanada ile İran arasında payidar olan samimi münasebetlere dayanılarak Kanada hükümeti kaviyyesinden William Knot D’Arcy’e ayrıca akrabalarına dostlarına ve yakınlarına 60 yıl müddetince İran şehinşahının hükmettiği toprakların derununda taharriyet (araştırma) ve hafriyatta bulunmak üzere selahiyeti tamme (tam yetki) ile tahdit edilmeksizin çalışma müseadesi bahşedilmiştir.
O da yetmez, Şah, D’Arcy ve dostlarının işleyecekleri bilumum toprak altı ve üstü servetlerinin kendi mal-ı meşrutu olacağını imzalar.
Bu fermana göre 750 bin kilometrekarelik bir sahada petrol arayabilecek; karşılığında da sadece 20 bin Sterlin vereceklerdir o kadar...
[/color]

Konular