DOĞUM GÜNÜ: 29 OCAK

[color=blue]hayat bir hikâyedir


DOĞUM GÜNÜ: 29 OCAK

Ünlü ve hüzünlü bir Amerikan filminden alınma bu başlık, bir başka öyküyü barındırıyor.
***
Gazeteci, kâh bir seçim bölgesinde, kâh bir festivalde, kâh yurt içinde, kâh yurt dışında, hareketli mesleğinin önüne serdiği yollara düşerek günlerini tüketirken, güzel kızının doğum gününü ıskalamıştı.
O akşam eve gittiğinde on dört yaşındaki kızının hissedilir şekilde küskünlüğünün sebebini, ilerleyen saatlerde eşinin şu sözleriyle anladı:
- İş iş iş... Kendini kaptırmış gidiyorsun. Kızının doğum gününü bile unutturan bu tempo ne zaman dinecek? Dün on beşine girdi ve yedi yabancı hediye getirdi, mesaj gönderdi, babası hariç...
Gazeteci kızının odasına girdiğinde çocuk uyuyordu. Alnını öperek, yarın gönlünü almalıyım diye düşündü.
Sabahleyin uyandığında kızının okula gitmiş olduğunu gördü.
***
Kaç kapalı kapısının ardında kaç dram yaşandığını kimsenin bilemediği, hangi çatılarının üstüne ne tür kara bulutların çöktüğünü kimsenin tahmin edemediği İstanbul’un bir başka yerinde, milletvekilinin şoförü eşine kızıyordu:
- Param var da kızımdan hediyeyi mi kıskanıyorum? Dur bakalım, bugün biraz avans koparabilirsem elbette bir hediye alırım.
- Ben söylemiyorum, sabahleyin kızın söyledi, “Babamın hiçbir doğum günü kutlamasını hatırlamıyorum” diye...
Şoförün kızı o gün on dört yaşına adım atıyordu.
***
Gazeteci ofisteki öğle yemeğinden sonra dışarı çıktı. Bir iki giyim mağazası dolaştı, beğendiği bir montu satın alarak gazeteye döndü.
Bilgisayarda kızı için bir dörtlük şiir yazarak montun cebine koydu.
Rahatlamıştı.
Bir gün gecikmeli de olsa, kızının gönlünü alabilecekti.
Erken çıktı.
Heyecanla eve gittiğinde, kızının etüt sebebiyle okuldan dönmediğini öğrendi. Montu kapının eşiğinde eşine verdi.
- Lütfi Kırdar’da ödül töreni var, gitmem lazım, diyerek çıktı.
İyi ki çıkmıştı; çünkü eşi montu hiç beğenmedi ve sinirle söylenmeye başladı:
- Evle ilgisi yok ki! Kızın üç tane montu var, dördüncü olarak ve en kötüsüne para vermiş!
Tam o sırada, apartmanlarında oturan milletvekilinin arabadan indiğini camdan gördü. Şoför arka kapıyı açtı, milletvekilinin inmesinden sonra kapıyı kapattı, ön kapıya doğru yürüdü.
Gazetecinin eşi pencereyi açtı:
- Şoför bey, şu montu size verebilir miyim, çocuğunuz varsa...
Şoför minnetle pencereye uzandı:
- Var abla, var. Hem de bugün doğum günü!
***
Gazetecinin kızı o gece yine kırık kalp ile yatağına giderken, bir başka semtte bir kız çocuğu, ev içinde sevinçten sırtından çıkarmadığı monttan daha çok, cebinden çıkan ve babasının yazdığını sandığı şiiri ezberlemeye çalışıyordu:
İYİ Kİ DOĞDUN
BEYAZ MELEK
En güzel hediyesin Yüce Rabbimden bana
Layık olana ihsan, lütufsun anlayana...
İnşallah güzel yavrum her günün bayram olsun,
Fırsat çıksın önüne, iyilik çıksın sana...

Sadık Söztutan[/color]

Konular