İNSANLIK ÖLMEMİŞ

[color=blue]İNSANLIK ÖLMEMİŞ

Dokuz yıl önceydi.
Titrek, mahcup bir kadın sesiydi telefondaki:
- Müdür Bey rahatsız ettim. Çok özür dilerim. Sizi aramama şaşırdınız biliyorum. Ama mecbur kaldım.
- Gerçekten şaşırdım. Yaramaz bir şey yoktur umarım?
Arayan kadın, müdürün eşinin taa memleketten bir komşusuydu. Kırk yılda bir gittikleri kayınpeder evinde bir iki kez görmüştü. Sekreter telefonu bağlamak için izin istediğinde ismini bile zor hatırladı.
- Aslına bakarsanız, var. İki tane yetişkin oğlum evde sırt üstü yatıyor. İkisi de askerliğini yapmış delikanlılar.
Hemen her gün bir iş başvurusunu savuşturan gazete sorumlu müdürü için bu kadar izahat yeterliydi:
- Anladım. Çocuklar o kadar büyüdü mü abla, Allah Allah... Valla bizim burada kadrolar dondurulmuş durumda... Ama ben bir araştırayım. Bir şey bulursam sizi ararım. Telefonunuzu alabilir miyim?
***
Sorumlu Müdür, karşı tarafa söz vermiş olmanın sıkıntısıyla ertesi gün, daha ertesi gün sağı solu aradı.
Olmadı.
İş aslanın ağzında, iş, adamı olanların inhisarındaydı.
Müdür, çocukları için çırpınan kadına iş bulamadığını söylemeye karar verdiği günün sabahında ofisine geldiğinde, ev aletleri üreten bir fabrikanın müdürünü, kendisini bekler buldu.
Eski bir tanıdığıydı ve gazeteye reklam vermek üzere gelmişti. İndirim yapılması için sorumlu müdürden aracı olmasını istemek için oradaydı.
Gazete sorumlu müdürü gerçekten de reklam fiyatının neredeyse yarıya indirilmesini sağladı.
Ve, kayınpederinin komşusu kadının oğlu için iş istedi.
- Gönder gelsin, bizim üretim müdürünü bulsun, ben söylerim, dedi.
Müdür, bir işi halletmiş olmanın keyfiyle, adamın bir an önce kalkmasını bekledi. Ve fabrika müdürü çıkar çıkmaz telefona sarıldı:
- Abla, çocuklardan hangisinin durumu acil ise onu gönder gelsin.
***
İki gün sonra Anadolu’dan çıkıp gelen mahcup, terbiyeli ve her söylenene “peki” diyen uzun boylu, kara yağız delikanlıya gideceği fabrikayı ve kişiyi tarif ettikten sonra, “Hadi bakalım (T.....), beni mahcup etme” diyerek uğurladı.
(T...../A.......) aynı zamanda dönemin ünlü bir futbolcusunun ismi ve soy ismi ile aynı olduğu için bu isim aklında kolay yer etti.
***
Gazetede sorumlu müdürlük yapmak zordur. Muhabirin, yazarın işlediği yayın suçundan siz de sorumlu tutulur, mahkemeye çıkar, mahkûm olursunuz.
Kahramanımız olan sorumlu müdürün de “sabıka dosyası” kabarınca, onu görevden alıp, davalarda olumlu bir etki olur düşüncesi ile “temiz” birisini sorumlu müdürlük makamına getirdiler.
Eski müdür, kendisine teklif edilen redaktörlük görevini kabul etmedi ve işten ayrıldı.
Üç ay önce banka kredisi ile araba almıştı; hiçbir birikimi yoktu ve çalışması lazımdı.
Hiç beklemediği bir anda işsiz kalmıştı.
***
Eski sorumlu müdür geceleri uyumak yerine, bundan sonraki hayatını nasıl tanzim edebileceğini düşünüp duruyordu.
Yıllardır gazeteciliğin tempolu mesaisi sonrasında sudan çıkmış balık gibiydi; yine işe gider gibi sabah erkenden evden çıkıyor, kitapçıları, çay bahçelerini, deniz kenarlarını, camileri, kahveleri dolaşıp, akşam dönüyordu.
Kimseye iş aradığını söyleyemiyordu.
Birden, hiç beklemediği bir sırada, helada iken aklına eski bir arkadaşı geldi.
Ertesi sabah fabrikadaydı; utana sıkıla eski arkadaşı olan ev aletleri fabrikası müdürünün katına çıktı.
Sekretere müdür beyle görüşmek istediğini söyledi:
- (T....) Bey’le mi?
- Hayır (G....) Bey’le...
- (G....) mi? Bizim Fabrika Müdürümüz (T..../ A....) Bey’dir efendim.
Birden dokuz küsur yıl önceye gitti. Birden kalbine sevinç doldu. Birden...
- Anaa... (T..../ A.....) mı? Memleketini biliyor musunuz? Nereliydi?
Evet oydu, sekreterin ağzından hangi vilayetin isminin çıkacağını biliyordu, birlikte söylediler.
Cebinden, üç gün önce anlamını yitirmiş, bir çay bardağı altlığından farksız duruma düşmüş “Sorumlu Müdür” yazan kartvizitini çıkarıp sekretere uzattı:
- Siz benim geldiğimi söyleyin.
Sekreter içeri girdi, az sonra kapıyı yarı açık bırakarak geri çıktı:
- Sizi bekliyor.
Sorumlu müdür, yıllar önce bu işe girmesini sağladığı terbiyeli, uzun boylu, kara yağız delikanlıyı zor tanıdı, tebessüm ederek elini uzattı.
Zaman delikanlının “makyajını yapmış”, daha bir oturaklı ve heybetli hale getirmişti sanki.
Eski sorumlu müdür, yeni fabrika müdürünün zamanını almamak için konuya kestirmeden girdi:
- Bakın, lütfen bunu bir diyet borcu olarak almayın. (Önündeki bardağın dibinde kalmış çayı kaşığa döküp yere damlatarak) Kanım böyle aksın ki burada sizin olduğunuzu bilmeden geldim. Birkaç gün önce işsiz kaldım da... Benim eski arkadaşla onu şey edecektim aslında...
Delikanlının suratı hissedilir şekilde asıldı:
- Valla beyefendi biz gençlerle çalışıyoruz. Gerçekten burada size göre iş yok.


hayat bir hikâyedir

Sadık Söztutan[/color]

Konular