Cadı ve Büyü Furyası

Bilinmeyenin çekiciliği her dönemde insanı çeşitli meraklara ve arayışlara sevk etmiştir. Dinî nasların ışığında anlaşılması güç hâdiselere getirilen izâhlar, bir yönüyle bu merak ve arayışlara cevap niteliği taşımaktadır. Dinden uzaklaşma ve din ile ilmi birbirinden ayırma çabaları ise -günümüzde olduğu gibi- insanları fantezi düşünce ve faaliyetlerin ağına düşürmüştür. Özellikle Batı'da Hıristiyanlık ile ilim arasındaki mesafenin açılması, ilmî olarak izâh edilemeyen veya insanların izâhında iknâ olamadıkları konuları, okültizmin (bilinmezlik, gizlilik) alanına itmiştir. Böylece devreye; kabıba, gül-haç, tarot, simya, astroloji, spiritüalizm, kehânet, falcılık, ruh çağırmak, vampirlik, büyücülük, numeroloji, cadılık vb. bâtıl inanışlar girmiştir. Sıradan insanlarda bulunmayan gizli bir gücün sahibi olmak ve düşmanlarını silip süpürmek, özellikle cadılık, efsunculuk, üfürükçülük, sihirbazlık mesleklerini cazip hale getirmiştir. Kurulu düzene müdahale ederek kargaşaya yol açan büyü, günümüzde Batı dünyasında neredeyse kurumsal bir hâle getirilmiştir. Amerika'da ve Avrupa'da vergi mükellefi binlerce büyücünün varlığı, büyünün geniş bir uygulama alanına sahip olduğunu göstermektedir. Son yıllarda televizyon dizilerine, sinema filmlerine, gazete sayfalarına, roman ve hikâyelerine konu alan cadılık ve büyücülük; özellikle dinî hayatın zayıf olduğu alanlara yerleşmekte ve karanlık sanatlara merak duyan insanlara tesir etmektedir.

Büyü, cadılık vb ilkel kültürlere ait unsunlar, bir anda insan irâdesini, insanın özgüven duygusunu arka plâna itmektedir. Böylece büyünün irade gücünün yerine geçmesi ve insandaki müdahale yeteneğini ortadan kaldırması, "umutsuzluk" duygusunu güçlendirmektedir. Büyücü, çevresi üzerinde hâkimiyet kurmakla ahlâkî normları da ihlal etmektedir. Bir diğer konu da büyücülüğün semavî dinlerin alternatifi olarak ileri sürülmesidir.
Batı dünyasında edebî eserlerin başlıca konusu haline getirilen büyü ve cadı imajı, fonksiyon itibariyle şeytanın farklı görüntülerinden ibarettir. Zira, "geleneksel cadı öğretisine göre, büyüyle uğraşarak insanlara zarar veren cadının gücü kendisinden kaynaklanmaz; şeytanın ve demonlarının yardımı olmadan cadı bir hiçtir." (Akın, 2001: 97) Avrupa'da uzun yıllar gündemi meşgul eden cadılık, dine ve Allah'a başkaldırıyı ihtivâ etmektedir. Nitekim Kitab-ı Mukaddes'te cadılığın kötülüğü ve cadıların cezalandırılması hususu birçok yerde ifade edilir. Luther, Calvin ve Wesley gibi Batılı din adamları da cadıların ölümle cezalandırılmasını istemişlerdir. Batıda 11. yüzyıldan itibaren çoğu yakılarak cezalandırılan cadılar, yüzyıllar boyunca kiliseyi meşgul etmiştir. Sadece Almanya'da iki yıl içinde (1627-29) 157 cadının yakıldığı bilinmektedir. (Crow, 202: 268) Avrupa'da bu şekilde cezalandırılan cadı sayısının elli bin civarında olduğu iddia edilmektedir. (Akın, 2001: 211) Aydınlanma çağını yaşayan Batı'nın modern zamanlarda, en başa dönerek yaktığı cadıların küllerinden yeni bir totem icat etmeye çalışması, gerçekten de düşündürücüdür.

Aslında ilkel çağlara ait büyü ve cadılık kültürünün, günümüzde yeniden hortlaması, pagan kültürünün çağdaş dünyadaki hakimiyetinin göstergesidir. Dinî hayatı sınırlandıran ve dini dar bir alana hapsederek hayatın dışına iten modern dünya, ne gariptir ki, mistik arayışlarını ilkel çağlara dek uzanarak orada aramaya heveslenmiştir. Son yıllarda daha ziyade çocukların ilgi gösterdiği şiddet içerikli filmlerde, masalsı bir ilkel dünyanın yer alması ve mitolojik kahramanların boy göstermesi de bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür eserlerde, en tabiî olayların bile, kaza-kader gibi dinî kabullerin dışında, tamamen büyünün gücüne bağlanması, insanda (özellikle de çocuklarda) umutsuzluk, kötümserlik ve karamsarlık gibi duygulara sebep olabilmektedir. Mutlak kötülerin (vampir, kan emici, cadı, ruh emici, ölüm perisi, karanlık büyücü) kol gezdiği ve hemen her an kötülük yapabilecekleri bir evren anlayışının, bedbin, mutsuz, karamsar ve içine kapanmış çocukların sayıca artmasına yol açabileceği bir gerçektir. Bu tür eserlerde, büyünün mutlak hâkimiyeti, yüceltilmesi ve büyü dışındaki dünyanın küçümsenmesi, yaşanan hayata kötümserliğin ön plâna çıkmasına da sebep olmaktadır.

Aslında ülkemizde son zamanlarda büyü, cadı, şeytan gibi unsurların medya vasıtasıyla yeniden gündeme taşınması, Batı'daki mistik boşluğun sonucu olan bir anlayışı tümüyle taklit etmekten ibaret kalmaktadır. Günümüzde Batı, dinin yerine koyduğu mitolojinin kahramanlarını yeniden diriltme çabasına girişmiştir. Filmlerdeki ve romanlardaki tiplemeler, bir anlamda insan kılığına sokulmuş kahramanlardır. Cadının şeytanın bir âleti olarak üstlendiği rol, karanlık bir dünyaya, bilinmezlik felsefesine ait bir rol olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkel kavimlerin, tahrif edilmiş dinlerin ve antik kültüre ait unsurların, modern bir dünyada bu denli ilgiyle karşılanmasının diğer bir yönü de "tüketim"le ilgilidir. Gişe rekorları kıran, satış rekorlarıyla gündeme oturan yapımlar, "tüketicisini önceden hazırlamış" bir anlayışı da yansıtmaktadır.

Hayatın metafizik yönüyle ilgili dinî referansları, bizi "anlamlı" bir dünyaya götürmektedir. Bu anlamda din, bir "bilgi şeması" olarak yorumlanabilir. Bilinmez sanılan pek çok konuda, dinin aydınlığı ve yorumu, insanın kalben tatmin olmasını da sağlamaktadır. Aksine bir anlayışın, insanı sonsuz arayışları ve akılla, mantıkla asla bağdaşmayan izâh biçimlerine götürmesi kaçınılmazdır.

Kaynaklar
- Giovanni Scognamillo, Arif Arslan, Büyü, Karizma Yay., İst., 2000.
- Haydar Akın, Ortaçağ Avrupasında Cadılar ve Cadı Avı, Dost Yay., Ank., 2001.
- W. B. Crow, Büyünün, Cadılığın ve Okültizmin Tarihi, Çev.: Fulya Yavuz, Dharma Yy., İst., 2002.


Dr. Ahmet ERTUĞRUL

Konular