Seks Canavarı İle Savaş
[b][color=blue][size=15px]Seks Canavarı İle Savaş[/size][/color][/b]
Takriben yirmi-otuz yılı mütecaviz bir zamandan beri Türkiye’nin büyük şehirlerini istilâ eden bir kelime var: Seks. Bedelini ahlâk ve ve sıhhatimizle ödeyerek ithâl ettiğimiz bu kelime; ilk temevvüçlerîni Ankara’da gösterdi. Kendisi gibi idhal malı olan «parti» kelimesinin eline yapışarak mahrem köşelerimize girme fırsatını buldu «Seks Partisi» diye bir terkibin içinde, ileri gelen (?) aile çocuklarına, «memnu meyve»lerini uzattı. Bu terkibe, kötü bir «amer i canisine» rehberlik ediyor; -o zamanki şayiaya göre- onu, bu dile hayranlık duyulan mekteplerin civarında dolaştırıyordu. Aynı haber, «seks partisi» ne katılan gençler arasında, uyuşturucu madde kullanmanın da «modernisme» in başka bir tezahürü olduğunu ortaya koyuyordu.
«Fuhuş», umumiyetle günahkârlıklarını bile bile, çok defa da o günâhın azâbıyla içleri kemirile kemirile o günâha katlanan «avam»ın «seks»; günah fikrini, vicdan azabını, bunlara benzer âmme müeyyidelerini, şahsiyetin kendini tahakkuk ettirmesine mâni bâtıl itikatlar manzumesi sayan«yeni türediler» in adeli teskin vâsıtası olarak karşımıza çıktı. Bir milletin asırlardan beri süzülüp gelen iffet duygusunun yüzüne karşı bir şamar gibi uzanan «seks», bu korkunç kelime; o yılların aydın gençlerince (!), Türkiye’yi geri bırakan âmillerden birine karşı direnmenin bayrağı sayılıyor; üstlerinde böylece dalgalanıyordu.
Bu nesil; [b]Ahmed Midhat Efendi[/b]‘nin, [b]Recaizâde Mahmud Ekrem[/b]‘in bilhassa [b]Hüseyin Rahmi[/b]’nin bazı romanlarında yer alan «[b]Beyoğlu Asrileri[/b]»nin, günümüze göre istihale geçirmiş yeni hüviyetleridir. Ancak onlar Beyoğlu’nda dolaşırlar; muârifeleri, hattâ ibtilâları da yabancı kadınlara, hiç olmazsa kendileri gibi alafrangalaşmak isteyen yerli hıristiyan kadınlarına inhisar ederdi. (Burada Ahmed Midhat Efendi‘nin Karnaval adlı romanı hâtıra getirilmelidir). Burada her iki cins de, içimizden, «sosyete» mizden (!) çıkıyor. Onlar belki de kitap sahifelerinden zihnimize aksettiği için, ancak şaka mevzuu olabilecek birer gölge insan gibi görünürlerdi. Bunlar, aramızda dolaşan birahanede kadehler kıran, -rivayete göre- mektep yatakhanelerine viskiler sokan, caddelerde sakız çiğneyen [i](eskiler için sokaklarda yemiş yemek dahi ayıptı)[/i]… güzel günler görmüş veya böyle günleri tahayyül edebilen gözler için rahatsızlık veren birer gerçek. Onların -gülünçlükler de taşısa- aşkları vardı. Bunlar için «aşk» -adamına göre- ruhu tasfiye edici bu yüce duyguya Eflatun‘un «idee’ler âlemi» kadar mübhem surette hâtırlana-bilen içi boşalmış, lâfızdan bir posası, ya da onun yepyeni bir mânâ kazanan hali. Bir kısım ileri gelenlerimizin çocukları, bu kelimeyi «seks» le değiştirdiler. Filvaki, «aşk» sözüne bugün de iltifat var: Fakat «faire l’amour»un mutlak tercemesi olan «aşk yapmak» terkibi içinde.
[b]Yakup Kadri Karaosmanoğlu[/b]’nun [b]Panaroma[/b] adlı romanında olacak, plajdan dönerken arabasına bindiği şoför tarafından kaçırılan bir genç kız vardır. Ruhî sefaletine Avrupa’da şifâ ararlar. Herâlde «seks» kelimesi, bu çevrelerde işitilmeğe başlamış; anasının, babasının, kardeşinin muhitlerinde de, neşv-ü nema için gerekli havayı, lüzûciyeti, gıdayı bulmuş olmalıdır.
Lâfız; bütün levsiyle (kiriyle) «yeni aristokrasi» den avama sıçradı. Evin küçük hanımı gibi giyinmeğe, süslenmeye heves eden kapıcının kızı; erkeğe bakışta nasıl ondan geri kalabilir? İçindeki «sille-i peder» korkusuyle «seks hevesi» mücâdele hâlinde. Yeni asiller; tavırlarıyla avama, « s e k s »in mübahlığı için fetva verdiler.
Sinemalar, bunu az zamanda çıplak sahnelerle halkın gözü önüne serdiler: [b]Yenişehir perdelerinden, Dışkapı, Âbidinpaşa[/b]… perdelerine; Şişli, Osmanbey perdelerinden Kocamus-tafapaşa, Sarıyer, Samatya, Ümraniye… perdelerine kadar o taşındı. Sinema seyircisi olan halk; silâh gürültüsü etrafında elini parçalarcasına alkışlamağa hazır olsa bile, Anadolu’ya medenîliğin (!) yeni bir tezahürü olan seks filmi taşınmaktaydı.
Hele televizyonun yayılmasından sonra, ışıklar, evlere seks sahneleri boşaltıyor!. Eski hayayı devam ettiren öyle babalar vardır ki; çocuklarıyla aynı manzaraları seyretmemek için, evlerinde televizyonun bulunduğu odadan bucak bucak uzak durmaktadırlar!..
İskelelerde, istasyonlarda, havayolları terminallerinde kitap satan vitrinler veya sergiler; ona âid resimler meşheridir.
İnsanları, aslî hallerinden çıkaran yeni ilim, «pedagogie», -education sexuelle» bahanesiyle, bilerek bilmeyerek beyinleri «seks» le yıkamakta, körpe vücudları «seks»le kavurmaktadır.
Seks, milletin ahlâkı üzerine kurulan bu külfetsiz ticâret; küçük çocuklarımızdan yaşlı insanlarımıza kadar milletin-tekrâr edelim-ahlâkıyla, kanıyla, guddeleriyle, ömrüyle beslenen bir canavar hâlini almıştır.
Bu canavardan kurtuluşun tek yolu; cinsî mes’elelerin en güzel, en ince, en asil, en temiz tezahürlerini kendisinde bulduğumuz «İslâmiyet»e, O’nun asırların kabalıklarını ve hoyratlıkları tasfiye ile kendisine en büyük inkişaf vasatını hazırlamış olan «Müslüman Türk» hayâtına dönmektir!.»*
[b][color=red][i]*Sebil, 23 Nisan 1976, Sayı 17[/i][/color][/b]
Seks Canavarı İle Savaş
Her ne kadar Şehvetin onda dokuzu kadınlara verilmişse de Haya'nın onda dokuzu kadınlara verilmiştir.
Edepli ve akıllı bir kadın, bu hayanın yarısına sahip çıksa yanlış işlere düşmez.
Diye düşünüyorum...
02.10.2008 - freef2