UMUT KAPISI ( ! )

:) Gel,kim olursan ol,ne olursan ol,ister müslüman ol ister kafir,tevbeni yüz defa,bin defa bozmuşsan da fel,bu kapı umut kapısı ,umutsuzluk kapısı değil ( ! )...
ŞEYTAN:
’’Bunca günaha ve çamura battıktan, bu kadar kirlendikten sonra ne yüzle çıkacaksın Rabbinin huzuruna (!). Hem artık çok geç, bu kadar günahtan sonra Allah seni affetmez’’ (!) gibi saçma vesveselerle günahkar insanın ümidini yok edip, onun tövbe yollarını tıkamaya çalışır.
Onun bu zehirli fısıltılarına kanarsanız asıl o zaman yandınız demektir. ’’Çünkü işlenen günah ne kadar çok ve büyük olursa olsun, hiç biri Allah’tan (c.c) ümit kesmekten daha büyük günah değildir’’.( ! )

Hem, Allah’tan ümit kesmek demek yenilgiyi kabullenip silah bırakmak demektir (!).

’’Günahlarım öyle çok ki, Allah beni affetmez demek, O, Rahmanürrahim olan yüce yaratıcının merhametine sınırlama koymaktır. Bu ise en büyük günahtır. Çünkü Rabbimizin rahmeti sonsuzdur. Allah’tan ümit kesmek şeytana; tamam yenildim, bana istediğini yapabilirsin demektir. Sen Rabbinden umudunu kestiğinde yapayalnız kalacaksın, bitkin ve çaresiz. Şeytanın istediği de budur. Boynuna yuları takıp taa ‘’Esfelessafiline‘’ çekip götürür (Allah korusun)

Şeytanın oyununa gelmemek gerekir. Aslında gerçekler çok farklıdır. Zannedilenin tam aksine Rabbimizin en hoşuna giden dua ’’Günahkarın tevbesidir’’(!).

Günahkar müslümanın gözyaşları içinde yaptığı dua, Rabbimizin Rahmetini coşturur. (tabiri caizse)
Ümit kesecek olsalar,efendimizin (a.s) amcası Hz.Hamza’yı (r.a) şehid eden Hz. Vahşi (r.a) ve peygamberimizin can düşmanı Ebu Cehil’in oğlu Hz. İkrime (r.a) ümidini keserdi.

Belki de sırf Rabbimizin rahmetini bize anlatmak için özellikle efendimiz (a.s) onları ısrarla çağırmış ve tevbe ettikleri taktirde geçmiş günahlarının affedileceği müjdesini vermiştir.
Bu mübarek sahabeler de ümitsizliği bırakıp canla başla çalışmış yalınkılıç en önde savaşmış ve şehadet mertebesini yakalamışlardır. Hz. İkrime, kendisini uyarmaya çalışan ve ‘’sen bize lazımsın, kendini tehlikeye atma’’ diyen Hz. Halid’e şu ibretlik cevabı vermiştir:

Bırak beni ya Halid! Sen benden çok önce Müslüman oldun ve efendimize,Müslümanlara fazla zararın yok. Ben ise yıllarca efendimiz (a.s) ve Müslümanların düşmanı oldum. Aradaki mesafeyi kapatmam lazım, yoksa Rabbimin ve peygamberimin huzuruna ne yüzle çıkarım’’.
Peygamber efendimizin (a.s) sevgili amcası Hz. Hamza’yı (r.a) şehit eden Hz. Vahşi de, Müslüman olduktan sonra canla başla çalışmış ve o büyük hatasını telafi etmenin yollarını aramıştır. Çok geçmeden aradığı fırsatı yakalayan Hz. Vahşi, Hz. Hamza’yı şehit ettiği mızrakla bu defa islama hizmet etmiş ve yalancı peygamber ‘’Müseylemetü’l-Kezzap’’ı cehenneme yollamıştır.
O kafiri katlettikten sonra diz çökmüş ellerini açmış, ’’Ya Rabbi! Bunu senin için yaptım. Kabul et, beni affet’ diye gözyaşı dökmüştür.

Rabbimiz bir ayet’te mealen ’’Eğer siz günah işlemeyen bir toplum olsanız sizi yok eder, günah işleyen bir toplum yaratırdım’’ buyuruyor.
Burada ilk bakışta bir çelişki varmış gibi görünüyor.
’’Ne yani, Allah bizim günah işlememizi mi istiyor?’’ denebilir. Gerçek şu ki, bunun asıl sebebi imtihan sırrıdır. Bu ayetle anlatılmak istenen (en azından benim anladığım) iki şey var:

1) İnsanoğlu fıtratı gereği günaha çok meyillidir ve hiç günah işlememesi çok zordur.
2) Hiç günah işlemeyecek bir toplum oluştuğunda imtihan sebebi ortadan kalkıyor. (Böyle bir durumda, ya kıyametin kopması veya Rabbimizin de buyurduğu gibi, o insanların gidip yerine yenilerinin gelmesi gerekmektedir.)
Şimdi bu ayetin ışığında konuyu toparlarsak: Yapılması gereken ve ideal olan elbette günah işlememektir. Ama bu zordur. Bu durumda bir tek doğru seçenek kalıyor:
Kesinlikle Allah’tan ümit kesmemek. Hep korku ve ümit içersinde olmak. Rabbimizin gazabından yine O’nun rahmetine sığınmak.

’’Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var’’ (!) buyuruyor Rabbimiz ve unutmayalım!
Rabbimizin rahmeti o kadar geniş ki ’’Kadir gecesi, Beraat gecesi, Regaip gecesi’’ gibi geceleri bizi affetmek için çıkarmış. Bu gecelerde ’’Kullarım bana dua etsinler, onları affedeyim’’, buyurmuş.
Rabbimize dua edelim, yalvaralım, af dileyelim.
Zaten O’nun kapısından başka gidecek kapımız mı var?...
Derdimizi dinleyip, derman olacak bir merci mi var?..


Yâ rabbi! Sen benim rabbimsin, ben ise senin kulunum. Sen herseyi Yaraticisin, ben ise yaratilanim. Sen rizik verensin, ben ise rizik alanim. Sen mülkün sahibisin, ben ise kölenim. Sen kuvvet sahibisin, ben ise âciz ve zelîlim. sen zenginsin, ben ise sana muhtacim. Sen ezelî dirisin, ben ise ölüme mahkûmum, sen bakisin, ben ise fânîyim. sen kerem sahibisin, ben ise kötülenmeye lâyigim. Sen iyilik yapansin, ben ise kötülük isleyenim. Sen affedicisin, ben ise günahkârim. Sen büyüksün, ben ise hakirim. Sen kuvvet sahibisin, ben ise zaîfim. sen verensin, ben ise isteyenim. Sen emniyet verensin, ben ise korkanim, Sen cömertsin, ben ise dua edenim.
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Rahmetinle benim günahlarimi affet. Suçlarimi bagisla.Amin.
Bu arada efendimiz (a.s)’in ‘’kardeşinize dua ediniz‘’ tavsiyesini unutmayıp tüm Müslüman kardeşlerimizi duamızın içine katalım. Başka bir şekilde onlara yardımımız olmuyorsa da, bu çok önemli bir yardımdır. Unutmayalım..
(özellikle IRAK, FİLİSTİN ve dünyada ezilen, çile çeken, küffar tarafından işkence edilen tüm kardeşlerimiz bizlerden dua bekliyor)

Allah (c.c) yar ve yardımcımız olsun. Dualarınızda bu mücrim kardeşinizi de unutmayın inşa-ALLAH.





Eşref ABDULLAH

Konular