Geçmişin ve Geleceğin Kaderi "ŞİMDİ"

[b]Neden böyle düşman görünürsünüz Yıllar yılı dost bildiğim aynalar.Cahit Tarancı[/b]
İş yerinde oturmuş, önünüzdeki dosyayı inceliyorsunuz. Bir anda sayfaları çeviren parmaklarınız bir sayfada ta kılıp kalırken, gözleriniz çevirdiğiniz sayfanın dışında bir yerlere kayıyor, donuklaşıyor, görüntüler netliğini kaybediyor. Ve zihninizin derinliklerinde tam olarak farkında olmadığınız bir anıya gidiyor, bazı görüntüler görüyor, konuşmalar duyuyorsunuz. Kelimeleri anlamasanız bile bu bir tartışma, bir iç hesaplaşma… Bedeniniz o tanıdık ağırlık, baskı ve soğukluk duygusuyla doluyor yeniden. Ter içinde, bir anda zamandan ve mekândan koptuğunuzu fark ediyorsunuz ve hızla geri geliyorsunuz. Belki de bu sayfaları okurken defalarca bunu yaşadınız. Tam olarak nereye gittiğinizin farkında değildiniz ve neden oraya gittiğinizi de bilmiyordunuz. Belki de farkındaydınız ama hangi kelime, hangi cümle sizi oraya götürdü, onu bilmiyordunuz. Bu ve buna benzer tabloları zaman zaman yaşarız. Çevremizde birilerinin söylediği bir söz, gördüğümüz bir şey bizi farkında dahi olmadan, sayısını bilmediğimiz irili ufaklı birçok anıya götürür. Araba kullanırken, televizyon izlerken, yemek yerken, dişlerinizi fırçalarken, biriyle konuşurken, yürürken, balık tutarken, spor yaparken hatta bir kitap okurken sık sık geçmişe gidersiniz. Oysa, geçmiş öyle güllük gülistanlık bir yer değildir. Geçmiş, aksine fırtınaların koptuğu, başarısızlıkların yaşandığı, ezilmişliklerin, dışlanmaların, küçük düşürülmüşlüğün, hayal kırıklıklarının ve acıların olduğu, çatışmaların geldiği bir yerdir."O gün bunu yapmasaydım, şimdi kim bilir nerelerdeydim.""Kim bilir şimdi her şey ne kadar farklı olurdu.""Bana bunu nasıl yaptı?""Bunu hiç hak etmemiştim.""Eğer yaşıyor olsaydı…"Bu cümlelerdeki üzüntüyü, sıkıntıyı fark edin lütfen. Sık sık içine düştüğümüz bu ruh hallerinin hiçbiri şimdiye ait değildir. Bu duyguların hepsi geçmişe aittir. Bu duygu ve düşünceler bizi boğar, esir alır. Hatalarımızı ve uğradığımız haksızlıkları düşünür ve bu düşüncelerin pençesinde kıvranıp dururuz, sanki onlardan hiç kurtulamayacakmışız gibi. [b]Dünün ve Yarının Kaygısı Bugünü Kaybettirmesin[/b] Bir çift konuşmaya başladığında, söz dönüp dolaşıp geçmişte birbirlerine yaptıkları yanlışlara, birinin söylediği ve diğerinin rahatsız olduğu bir cümleye, karşılanmayan bir beklentiye gelir. Söz konusu olan hep geçmiştir ve geçmişe gidildiğinde ilk akla gelenler olumsuzluklardır. İlk önce geçmişteki felaketleri, acıları anımsarız. Düşmanlık duygularımız, öfkemiz, öç duygularımız da geçmişte barınmaktadır.Mutsuzluğun temel nedenlerinden biri de; içinde bulunduğumuz anın dışına çıkarak, geçmişe yaptığımız huzursuzluk ve tedirginlik dolu yolculuklardır. Geçmişimizde hep olumsuzluklar mı var? Elbette hayır. Ama insanoğlunun tercihi çoğu zaman olumsuz olana gitmektir. Elbette yaşadıklarımızdan ders çıkarmalıyız ve bugünün sorunlarını bugün çözmeliyiz. Yarın çözmeye kalkarsak, yarın yaşayacağımız güzellikleri ve mutlulukları da sonsuz ve belirsiz bir geleceğe erteleriz. Sürekli dönmesini beklediğimiz, ailenin dışarıda yaşayan bireyi gibidir "yarın". Yarını bekleriz ama yarın hiç gelmez. İşlerimizi, eylemlerimizi, önemli kararlarımızı ve birçok şeyi yarına erteleriz. Ya da "Yarın geldiğinde acaba ne olacak?" merakı ve endişesi vardır zihnimizde. Her türlü kaygıyı ve endişeyi yarına yükleriz. Sevgimizi vermek, işimizi yapmak, bir şeyleri paylaşmak için yarını beklemeye başlarız. Yine korkularımız depreşir en acı haliyle. Ve yarın gelmez. Çünkü yeni günün adı yine "bugün"dür. Elimizde var olan tek zaman dilimi aslında "[b]şu an[/b]"dır. Bir şey yapacaksanız, elinizdeki büyük fırsatı kullanın ve "bugün", "şimdi", "şu an" yapın ya da "gelmeyecek sonsuz geleceğe" erteleyin.

Kaynak: [url]www.gencgelisim.com[/url]

Konular