Hayatın Komşusu

Ölüm, Komşumuzun kolundan tutup ukbaya yürüttü…Yürüyüşü hüzün çiçekler açtırdı, soldu sabahlar, söndü akşamlar… Mevsimler elbisesini çıkarıp beyaz kefene büründü…Siyah toprak, beyaz elbise… Başka hangi renkler bu kadar net ve kesin?

“Bir Namaz Öyküsü” nün kahramanıydı komşumuz… Eşini, işini, evini kaybeden sonrasında hayata namazla bağlanan, namazı hayatıyla kılan komşumuz…

Geçen yaz yatsı namazı bitiminde birkaç dost bir araya gelir dondurma yerdik. Dondurmadan daha tatlı gelirdi sohbet, günün stresini eritirdik birlikteliğimizde…Bu yıl beraber olamadık zira hastaydı, ziyarete gittiğimizde “Hadi iyileşte yine dondurma yiyelim” dediğimizde hasta yatağında konuşmakta zorlanıyordu fakat kolay tebessüm ediyordu.

Hayat yaz sıcağında eriyen dondurma gibi erimiyor mu? Dondurma ne kadar doyurucuysa bu hayat da o kadar doyurucu… Suri tatlılığı kandırmıyor kalpleri… Dönen dünya doyurmuyor duyguları… Doyumsuz duygular erimişliği kabullenmiyor, sonsuzluk istiyor…

Zamanın erittiği ömür, ölümle sonlanıyor… Namaz zamanları sonsuzluktan damlayan damlalar…Ruhun sükun bulduğu, kalbin kavileştiği, dimağların durulduğu, duyguların ulvileştiği demler… Temiz akan nehirde günde beş defa yıkanmaktır namaz…

Her arınmışlık vaktinde yeniden dirilir kalp, hiffet kazanır ruh, derin denizlerin sükununa dalar duygular…Hikmet açlığını doyurur akıl…

Hayatın erimişliği endişelendirmez onu…Zengin bir anlam bütünlüğü ile baktığı hayatta ölüm bile ayrılık değil, yakınlığın yeni bir veçhesidir. Ölüm ölü değil diridir nazarında, dünyadaki dostlarından ayıran berzahtaki dostlarına taşıyan köprü…Köprülerin yarısı ayrılık, diğer yarısı kavuşmadır.

İzafiliğin izinde yürümüyor muyuz hep? Doğan çocuğun ayrılma ve kavuşma ağlayışlarında yürüyoruz hayattan ölüme...Uzak olan ne, yakın olan ne? Sevilesi ve üzülesi hangisi?

Gerçek, miraç olarak kılınan namazın zamansız saatleri…Ölümün ve ayrılığın ayıramadığı mekansızlık mekanı…

İkindi namazında toplandı dostları, ayrılığında omuzlarında taşıdı ölümü…Haziran hüznü yağdı kısa yol boyunca…Camiye yakındı evi, yeni evi de yakın camiye…Bana da uzak değil yeni yurdu…

İş gidişlerinde ve eve dönüşlerde bazen kullandığım yol üzeri… Yorgun ve yılgın olduğum melal akşamlarda mezarlığın içinden geçen küçük yoldan geçmek hem kestirme oluyor, hem kalbimin kasaveti kırılıyor, ruhum dinleniyor… Sık selviler, mevsiminde renk renk güller, öten bülbüller… Ruhani ve nurani meltemle buluşan tefekkür yağmurlarıyla serinleyen sine…Sanki hayatın başka bir berzahından geçiyorsunuz o kısa ama uzun yolda…

Hayat evinden kabir kapısına varmadan önce, tefekkür adımlarla camiye gidebilmek…Beş dem yıkanabilmek orada…Ruhu arınmış bir elbiseyle bürüyebilmek…Beden, iyi biliriz diye dostların omuzlarından kabre konurken, ruh nuraniyet bahçelerinden güzel manzaralara seyre koyulur.

Kısa hayatta uzun hayata lazım olabilecek levazımatın tedarikiyle meşgul olabilmek…Hikmet nazarla, tefekkürle eritebilmek hayatı… Suri sevinçlere aldanmadan sonsuz saadetlere yönelmek… Hayatı namazla eritebilmişliğin, namazda arınmamışlığın belirtileri…

Bir ölüm binler nasihat…Hayatın komşusu ölüm… Kim komşusuna kirli karşılamak ister ki? Hem de evin önünden nehir akıp dururken? Günah sıcakları başlamışken haydi nehre serinlemeğe…

Hüseyin Eren

Konular