Kadın tartışmaları bağlamında entellektüel terörizm

Kadın tartışmaları bağlamında entellektüel terörizm (I)
Geçen Cuma gecesi katıldığım Kanal 7'deki İslâm'da Kadın konulu programdan sonra posta kutuma gelen yüzlerce iletiye tek tek cevap vermek imkânı bulamadığım için ileti sahiplerinin kusuruma bakmamalarını istirham ediyorum. Bu iletilerin ekseriyetinin birbirine yakın konuları ihtiva etmesi; kezâ, suâl ve şikayetlerin de birkaç noktada toplanabilmesi sebebiyle hepsine topluca cevap vermenin daha uygun olacağını düşündüm. Umarım böylelikle görüşlerimi açık-seçik dile getirmeyi başarırım.
1) İslâm'ın varlık ve bilgi tasavvuru açık-seçik ortaya konulmadıkça, İslâm'ın genelde insan, özelde erkek ya da kadın tasavvuru üzerine konuşulamaz. Bu yargının gerekçesi ise esasen çok basittir. Çünkü -varlık ve bilgi gibi- ontoloji'nin ve epistemoloji'nin konuları; -ahlâk, hukuk, siyaset gibi- aksiyoloji'nin konularına zihnen tekaddüm eder! Zihnen tekaddüm edenin tarif itibariyle de tekaddüm etmesi lâzım geldiği erbabınca ma'lûmdur. Aksi takdirde bu, toplama-çıkarma kavramına sahip olmayan bir kimsenin gelişigüzel işlem yapmaya kalkışmasına benzer ki birtakım heveskârlar belki doğru ya da yanlış bir işlem yaparlar (daha doğrusu: işlem yaptıklarını zannederler) ama bu işlem aslâ başkalarınca denetlenemez. [Halkın dilinde bu tür teşebbüslere lâf u güzâf (boş konuşma) denir.]
2) Her ne pahasına olursa olsun varolabilmek için modernleşme/dünyevîleşme sürecine katılmaya karar veren müslüman elitlerin varlık ve bilgi tasavvurunda o denli ciddi bir tahribat vukû bulmuştur ki mevcut tasavvurâtın İslâm'la irtibatı maalesef sadece 'adlandırma' düzeyinde kalmıştır. Müslümanlık ile İslâmcılık arasındaki temel ayrım da tamıtamına bu noktadadır. Bir modernleşme projesi olarak İslâmcılık, müslümanları dünyevîleştirmekte, evrensel diye sunulan egemen ilkelerin içselleştirilmesini kolaylaştırmakta, hepsinden de önemlisi, Kelâmullah'ın dünyayı dönüştürme gücünü, ne vahimdir ki yine Kelâmullah adına ürettiği lâf u güzafla zayıflatmak işlevini görmektedir. [Çağdaş İslâmcıların siyaset, hukuk ve ahlâk konusundaki görüşlerini gözden geçirenler, piyasadaki temsilcilerinin, magazin dergilerine dahî sermaye olacak düzeydeki yorumların altına birtakım ayet ve hadîsler yerleştirmekten öte bir iş yapmadıklarını görmekte zorlanmayacaklardır.]
3) Müslüman kadının sorunları, çağdaş kadının sorunlarıdır. Nass'ın (dinî metinlerin) eleştirisinin, ancak modernleşme/dünyevileşme sürecinin olumlanmasıyla meşrûiyet kazanabildiği dikkate alınacak olursa, İslâmcılığın bizâtihi olgu'dan (realiteden) ziyade o olguya mesned teşkil eden karşıt bir dünya-tasavvuruna yaslandığı/eklemlendiği rahatlıkla söylenebilir. Bu bakımdan, müslüman kadının modernleşme karşısındaki direnci zayıfladıkça, hiç kuşku yok ki sadece müslümanlığı değil, kadınlığı da buharlaşmakta; yani nasıl ki modern kadın erkekleşiyorsa/erkekleştiyse, müslüman kadın da erkekleşmekte; dolayısıyla kendi özüne yabancılaşmak sûretiyle daha az kadın, daha az anne, daha az eş olma yolunda ilerlemektedir. Kısacası, tıpkı bugün Batı'da olduğu gibi önceleri daha az doğuran kadın, sonraları doğurmaktan vazgeçiyor, dolayısıyla ailesini ve evini yitirmekle kalmayıp aynı zamanda doğurganlığın kendisine bahşettiği o muhteşem yetileri yavaş yavaş kaybetmek zorunda kalıyor. [Bugün bazı kadınlarımız arasında özgürlüğün anlamı, daha az kadın, daha az anne, daha az eş olmakla eşdeğerdir. Çünkü evin yerini sokak, mutfağın yerini büro, anneliğin yerini sekreterlik, mahremiyetin yerini teşhir aldıkça kadının erkekleşmesi kaçınılmazdır!]
4) Hiçbir kadın, biyolojisinde varolan doğurganlık hassasını başkalarına devredemeyeceği gibi, doğurganlığın kendisine bahşettiği annelik gibi diğer hassalarını da devredemez. Modernleşme/dünyevileşme projesinin sözümona eşitlik (!) söylemi, kadını erkekleştirmekle kalmadı; dişileştirdi de. "Doğurganlığından vazgeçen bir dişi"nin aile kurmak isteyen bir erkek tipince değil, onun sadece dişiliğinden yararlanmak isteyen bir erkek tipince çekici bulunması gayet tabiidir. [Doğurganlığın çekiciliğini kaybetmesi halinde, çocuğun, anneliğin ve dolayısıyla aile'nin de çekiciliğini kaybedeceği muhakkaktır.]
5) Bu sorunlar tartışma kapsamına alınmadıkça, ne İslâm'ın kadın tasavvuru, ne modern dünyada müslüman kadının yeri, ne de "olması gereken" ile "olan" arasındaki irtibatın sıhhati konuşulabilir. Gerisi lâf u güzaftır!
Belirtmem gerekirse, İskele-Sancak yetkilisinin teklifini -âdetim hilafına- belki bu meseleleri konuşmaya başlayabiliriz ümidiyle kabul etmiş idim. Fakat ümidim boşa çıktı. Çünkü entellektüel terörizm (!) ihtimaline karşı alınan tedbirler gerçekten de başarılıydı ve sanırım bu açıdan ne amaçlanıyorsa, amaçlanan fazlasıyla gerçekleşti.
"Kadınların Erkekleşmesi Üzerine Birkaç Not (II)" başlığıyla daha önce yazdığım bir yazıyı şöyle bitirmiştim:
- "Kadınlar niçin kadınca değil de kadınımsı davranıyorlar?" suâlinin cevabını en iyi müslüman kadınlar verebilecekken, onlar kadınsılıklarıyla öne çıkan erkek gibi kadınlar tarafından üretilmiş muskaları boyunlarında gezdiriyorlar. İnanın bana, dikkatli bakarsanız onları muskalarından tanıyabilirsiniz." (Gerçek Hayat, sy. 21, 16 Mart 2001)
Bugüne değin halkımın firasetinden hiç kuşku duymadım; beni yanıltmadığınız için sizlere müteşekkirim.


[email]dcundioglu@yenisafak.com[/email]

Konular