Nefis Muhasebesi - M.Zübeyir Gündüzalp

[size=18px]M.Zübeyir Gündüzalp'in NOT DEFTERİNDEN

M.Zübeyir GÜNDÜZALP
(1920-1971)


[color=darkblue]NEFİS MUHASEBESİ[/color]

*Herkese kendi âdeti hoş gelir.
* Fenalık ve iftiralara ne kadar fecî bir suretle mâruz kalınırsa kalınsın; mukabele-i bilmisil etmemek, tövbe ve istiğfara devam etmek, sabır ve tahammüle çalışmak öyle hâdiselerden ibret ve ders almak, mütecaviz ve müfterilerle uğraşmamak, yüksek bir ahlâk ve kemâlâtın şiarındandır. Enbiyalar, velîler, sulehâlar ahlâkı ile ahlâklanmaktır.
* Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir. Takvada, doğrulukta, edep ve ahlâkta kendisi azimetle amel etmeye çalışmak, başkalarının lâkaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve hatırlatmakta mütevaziyane ve yumuşaklık göstermek büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin dinine, hizmet edebilmek için semeredâr bir düsturdur.
* İnsan beşerdir, hata edebilir. Hususen küllî ve umumî bir dâvânın hizmetkârlarına yapılan taarruzların çokluğu, şeraitin (şartların) ağırlığı: dâvayı inkişaf ettirmek, hizmetin önüne çekilen dehşetli maniaları yıkabilmek için çeşitli hizmet şık ve şekilleri ararken, hepsinde yüzde yüz isabete muvaffak olmak' pek müşküldür.
* Böyle bir hengâmede müspet netice vermeyen tedbirleri o müdebbire söylemek lâzım iken, her ne sebeple olursa olsun, kat'iyyen başkasına söylememek ruh, kalb, akıl ve feraset eseridir. Bunun aksine başkalarına dert yanmak; safderunluk ve düşünce zaafının delilidir. Fayda vereceğim zanniyle fikrinde taannüd ve taassub göstermek zarar vermenin en bariz bir delilidir ki, bu da ahmaklığın gözlere görünecek derecede aşikâr olmasıdır. Zira ahmaklığın tarifi "fayda vereceğim niyetiyle zarar vermektir."
* Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılan, asıl rey, tedbir ve vazife sahibi kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse: "Herkes İçin birer kusur buluyorum; acaba kusursuz ben mi kaldım? Onlar benim aklımın ermediğini yakînen biliyorlar da, tehevvüre kalkışıp veya o sözü içime atıp nefsimin, arkadaşlarımın kusurunu veya aslında kusur olmayıpta benim kusur görmek ve başkalarına nakletmek hususunda zorlatıcı bir kuvvet haline gelmemesi için, benim yüzüme vurmamak edep ve hayasına mı riayet ediyorlar?.." diye bir mülâhaza yapsa, bir zararı bin zarara çıkaran dedikoduculuktan kurtulması mümkün olur.
* İyi olmanızı istiyorsanız evvelâ kötülüğünüze inanınız; kusurlardan kurtulmak istiyorsanız, evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede ediniz.
* Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va'z edilirken ibret alandır.
* Kusurlu, hatalı bir arkadaşımızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevazu ile yalnız ona söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusur düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyle zararların üremesine sebeb olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir. Söylerken de: "Acaba, hakikaten ve bizzat nefsül emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır?.." diye insan kendini murakebe etmelidir.
* Hiddetle, heyecanla konuşmanıza asla itimad etmeyiniz. Zira nefis ve şahsî hissiyat karışır. Yapacağım derken parçalarsınız. Hem de kendinizi parçalamış olursunuz.
* Çok defa kendisini tenkit etmek kâ milliğine erişe-memiş, yakın akraba veya mesai arkadaşlarını tenkit etmeye alışanlarla bir yerde oturmayınız. Onu dinleye dinleye siz de münekkit ve yıkıcı bir ahlâk sahibi olursunuz.
* Adaletten ayrılmamak, hakikati itiraf ve tasdik etmektir. Zıddı zulümdür.
* Nefsini daima itab eden, din ve dâva arkadaşlarının iyiliklerine hasr-ı nazar eden başkalarınca nefret edilmekten kurtulur.
* Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mes'ele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya canı incitilmişin intikam kokusudur.
* Dışarıdan tenkit kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkarlığını anlamak, o kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece manevî mes'uliyetlere duçar edicidir!...
* Nefsinden gelen sözün samimiyet olduğuna inat edenden korkulur. Bunlardan kendinizi koruyunuz, Kendiniz, aynı bilmemezlige düşmemek için düşününüz. Nefsin desiselerini beyan eden eserleri sırf kendinize hitap ederek okuyunuz.
* Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir, istişare esnasında kendi fikrine saplanarak vereceği cevabı düşünen; azaların fikirlerini küçümseyen, hatadan kurtulamaz.
* İşin içine çok acı söz girdimi, onun tadı tuzu kalmaz. Herkes kendi fikrini çok beğenip, arkadaşını daima isabetsiz görmesi kıyamet alâmetidir. Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitab ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır.
* Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icap eder.
* Kendini ıslaha ve derse muhtaç görmeyen, bilemeyen gafletten uyansın. Uyarıcı eserlere sarılsın.
* Dostlarına şiddet-hiddet eden, haşin davrananın dostları dağılır Bu neticeyi kendinden bilmek, güzel bir fazilettir!
* Herkesin bir kusurunu bulup, kendi kusurlarını görmeyerek dostlarını törk eden, terk edilir.
* Hâlini, etvarını. gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür. Seni methedenlere aldanma. Senin yanlış ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler senin hakiki dostlarındır Hastaya şeker vermek caiz olmayabilir, önün için acı ilâç faydalıdır.
* "Senin yolunda şöyle bir kuyu var!..." diyen insan senin hayırhahındır.
* Yanlış hatt-ı harekette giden, zararlı hâli olan bir kimseye her zaman, "iyi gidiyorsun" demek, onu gaflete düşürmek ve ona zulmetmek olur.
* Acı nasihat faydalı şerbettir.
* A benim güzel dostum!..".
Çok kere olduğu gibi bugün gene çok tenkitler ettin. Kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin Allah'ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâdettin, kaç tanesini saydın?.. Münekkit ve kusur sayıcılardan olma! Korkarım ki, zulümkâr olursun...
* Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır. Zira bu fena huyun muharriki nefistir. Nefsânî şeyler nefisleri kolayca harekete geçirir.
* Tenkitçi, kusurları piyasaya çıkarıcı kimselerin dostluğunda bulunup da, eğer ona kapılmamışsan, Ahlâk-ı Muhammediye (A.S.M.), evliya, suleha ve ulemanın islam ahlâkı ve edebi hakkındaki eserlerini mütalâa ettikten, ilim ve hikmet tetebbuatında bulunduktan sonra, onların hâl ve kallerini; düşünce ve zihniyetlerini, hısım, akraba, çoluk-çocuklarına karşı muamelelerini, din kardeşlen ve dâva arkadaşlarına olan hatt-ı hareketlerini; ibadet, itaat ve takva hususundaki vaziyetlerini tedkik et ve gör, eğer sen ilim, irfan, kemalât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve haya, azimet ve takva ehli olarak o eserlerinden müstefit olmuşsan, hemen Dergâh-ı İlâhîye el açıp: "Aman yâ Rab!.. Tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü ve gıybetçi olmak felâketinden sana sığınıyorum. Beni bu âfetlerden muhafaza eyle... Âmin." diyerek göz yaşları dökeceksin.
* Ey Ehl-i İslâm ve İrfan!
Din kardeşlerinin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte bakıyorum ki çok mahirsin.
Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadarı olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştiha, aynı maharetle sayıp döktün mü?.. Korkarım ki, zulümkâr olmuş olmayasın.
Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını İtiraf eden din ve dâva arkadaşlarını metheden ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin. "Tahallakû bi ahlâkillah" emr-i cemiline inkıyat şerefiyle şereflenirsin.
* Herkes yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün başardığı şeyleri başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkit etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip gurura düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet görseler indi İlâhîde ihlâsa binaen makbuldür.
* Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet! Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakıyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikati bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.
* Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâva arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, "buna benim nefsim müstahaktır" de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.
* Böyle bir zamanda, böyle bir kudsî imân hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bu nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkata lâyıktır" Dane taşıyan bir karıncayı bile incitme..."
* Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin suratını bile görmek istemez.
* Halk nazarında nice itibarsız, hakir görünen Müslümanlar ve İslâm'a hizmet edenler vardır ki: Onlar, insanlardan takdir, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar, ehl-i imâna hürmetkar ve merhametli olurlar. Onlara Allah'ın rızası kâfi gelir.
* Sen bir mü'mine "fenadır" diye kötü zanda bulunabilirsin; halbuki o kimse Allah'ın makbulüdür.
* Arkadaş!
Gül padişahının yanında silâha davranmış diken var.

* Dikensiz gül, kusursuz arkadaş arayan kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz.
* Nur-u Kur'an hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i iman içinde, gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız. "Değmiyor bu dünya böyle şeylere..."

* İnsan iyi işli olmalı. Kendisini daima kusurlu görmeli.


[color=darkblue]NEFSE HÂKİMİYETE MUVAFFAK OLMAK İÇİN EN TESİRLİ VASITALAR[/color]


Ruhta şiddetli sevgiler, sert ve şiddetli def'î kuvvetler (nefret gibi) doğuranlardır.
Nura sevgi...
Zulmete nefret...

2- Güzel bîr şeyi veya fikrî tefekkür ettiğim zaman kelimelerle düşünmek yerine, düşündüğüm şeyleri gayet vazıh bir surette görmek istemeliyim.
Veya ifade ettikleri mânâları düşünmeliyim.

3- Umumî bir göz gezdirmek tembel ruhların usulüdür.

Mütekâmil ruhlar, zihinde tefekkürün muhtelif noktalarının damla damla takattur etmesine ve bal gibi süzülmesine imkân verirler.

[color=darkblue]İRADE TERBİYESİ VE NEFSE HÂKİMİYET[/color]

* Şuurlu çalışmalı ve düşünerek okumalıdır. Böyle zihnî egzersizler, idmanlar, münazaralar yapmalı... Zihni inkişaf ettirmeli, hafızayı kuvvetlendirmek.
* Takip edilecek gaye ise, kesif ve devamlı dikkat cehtleri temin etmekten ibarettir. Zihnî terbiyede esas; hergün bu kabil zor ve devamlı cehtleri kemal-i cesaretle tekrar etmeye alışmaktır.
v Cehtlerimizin aynı gaye ve istikamete doğru teveccüh etmiş olması lâzımdır.
* Zihnî faaliyet için takip edeceğim gaye iradî dikkat cehtlerinden ibarettir.
* İmanı kurtarmak, Kur'an'a ve Nura hizmet gibi mukaddes ve asîl bir dâvâ uğrunda hayatımı fedadan çekinmeyeceğim..
* Yeknesak dünyevî meşguliyetler, insanın mahiyetindeki ulvî melekeleri köreltir. Manevî terakkiyata medar olacak yüksek istidatları söndürür Kabiliyetler verimsiz kalır.
* İrade kudreti; çok ceht sarfından ziyade, zihnin bütün kuvvetlerinin aynı gayeye ve aynı istikamete doğru sevk edilmesi ile izah edilebilir.
* Zihnen çalışmak, dikkatli olmaktır. Tefekkür etmek, dikkatin bir noktaya teksif ve temerküzünden başka bir şey değildir. Görülüyor ki; zihnî faaliyetin her ikisinde de dikkat mevzuubahistir.
* Tembelliğe, basit ve mânâsız zevklerime karşı, müsaade etmeyeceğim.
*Fikirler kuvvetlerini hislerden, teessürî hallerden alırlar.
* Fikirler hisler ile beslenir, kuvvet bulur.
* Fikir kendi başına bir kuvvet değildir. His ve heyecan onun mücadele için, muvaffak olabilmesi için muhtaç olduğu kuvvet menbaıdır.
* Fikrin mücadelede muvaffak olması için iki kuvvete ihtiyacı vardır. O da his ve heyecandır.
* Fikirlerin tertip ve silsilesi kuvvetli olmalıdır.
* Fikir ve gayeler, tahkikî imandan gelen aşk ve kuvvetle, kuvveden fiile çıkarlar.
* Fikrin, hareketlerimiz üzerindeki tesiri zayıf olabilir. Fakat his ve heyecanın kuvvet ve tesiri büyüktür.
* Terbiyenin en makbul olanı kendi kendimizi terbiye etmektir.
* Yüksek bir gaye, ebedî canlı ve cazip bir maksat! İşte bütün sıcak heyecan, bütün fikirlerimizi bunun üzerine çevirebilmeliyiz. Böylece hedefe varabiliriz.
* Gayr-i meşru veya lüzumsuz arzularıma mukavemet ve muhalefet etmeliyim.
* Maksat ve gayelerimize muvafık hislerimizden hemen istifade etmeliyiz.
* İşimizin kudsiyetine ve yüksekliğine karşı bir his mi husule geldi? Hemen iş başına. İşi hoş ve cazip kılan zihnî ve bedenî bîr kuvvet mi hissettik? Çabuk kitap başına; derhal iş başına...
* Tembel bir hayat seyrinin vicdan azabından azade kalması kabil değildir.
* Nur-u Kur'an'la meşguliyet insanda yüksek hazlara, ebedî saadete ve baki şereflere karşı, yüksek hisler husule getirir.
* Zihnen çalışan insanlar, yalnız arzu ettikleri şeyleri hatırda tutmaya muvaffak olurlar.

* Biz dikkatimize büyük mikyasta hâkim olabiliriz, Mevzumuzu tekrarlamak suretiyle...
* Şehevî temayülleri uyandıran, tahrik eden ve bizi müphem hayallere müstait kılan, tembelliğe teşvik eden kitapları okumamalıyız. Bunlardan nefret etmeliyiz. Kur'anî ve imanî hakikatlarla, saadet anahtarları veren eserleri okumalıyız.
* Fikirleri ve hareketleri hoş ve meşru olmayan, hayat tarzları İslâmiyet'e muvafık gitmeyen ve vaki sebeblerle tembelliği mâkul ve meşru gösteren arkadaşlardan büyük bir soğuklukla uzaklaşmalıyım.
* Tabiatımızın, manevî bünyemizin ilmi, teferruatına varıncaya kadar bize yabanî olmamalıdır. Zihnî ve nefsî hasselerimizin ve arzularımızın sebepleri bizce malûm olmalıdır.
* Tahkiki imân dersleriyle tenevvür eden bîr kimsede sefil hisler, yerlerini âlî duygulara terk ederler.
* Nazarlarımı haricî âlemden kendi nefsime iradî bir surette çevirmeliyim. Haricî vak'a ve hâdiselere tâbi olmadan, kudsî hizmetime ve ulvî meşguliyetime devam etmeliyim.
* İrademi kuvvetlendirmekten ibaret olan gayem, bîr defa vâzıh bir surette meş'ur oldu mu, bilhassa çalışmak hususunda iradem şuurlaştı mı, bütün haricî âlemden, ahvalden ve bütün intihalardan his ve fikrimi çekip kurtarmalıyım.
* Gaye ve maksatta muvaffak olmanın sırrı şudur: Maksat ve gayeye faydalı olan bir şeyden istifade etmektir. Onun haricindeki şeylerle meşguliyeti malâyani addetmektir. Lüzumsuzluğuna inanmaktır.


[color=darkblue]TAKİP EDECEĞİM İRADÎ PROGRAM[/color]

Gayeme muvafık bir his şuurumdan geçtiği vakit onun süratle gitmesine mâni olmalıyım.

Onun üzerine dikkatimi teksif etmeliyim. Başka muvafık ve ulvî hissi icbar etmeliyim (zorlamalıyım).

Eğer arzu ettiğim bir his bende yok ise ve uyanmıyorsa onun hangi fikirlerle veyahut hangi grup fikirlerle alâka ve rabıtası olduğunu tetkik etmeliyim.

Dikkatimi o fikirler üzerine teksif etmeliyim ve onları şuurumda kuvvetle tutmalıyım.
Bu şekilde istediğim fikri veya hissi uyandırmalıyım.

Eğer süflî veya lüzumsuz bir fikir şuuruma gelir ve beni meşgul ve rahatsız ederse ona dikkat sarfetmekten vazgeçmeliyim.

Onu hiç düşünmeye çalışmamalıyım; onu yok etmeliyim.


Zihnimi dağıtmamak için gayem dışındaki lüzumsuz şeylerle oynamamalıyım.

Vakit zayi etmemeliyim.

Zamanımı israf eden münakaşa veya sohbetlere katılmamalıyım.


Kendi nefsime inayet-i Hakla, himmet-i nurla hâkim olmaktan, tasarruf etmekten mütevellit bir şükür ve şeref duymalıyım.

Ve başkalarının tâbi oldukları cereyanlara kendimi katiyyerı kaptırmamalıyım.



[color=darkblue]Merhamet[/color]

1- İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah merhamet etmez.
2- Rıfk ve merhametten mahrum olan kimse, bütün hayırlardan, iyiliklerden mahrum olabilir ve olur.
3- Şefkatten daha hayırlı bir şey yoktur.
4- Başkalarını sık sık affedin. Fakat kendinizi ve nefsinizi asla...
5- Ölürse iman ve ahlâkiyle, Allah'a ibadet ve takvasiyle, dîn kardeşine olan şefkat, hürmet ve sevgisiyle yer beğensin. Kalırsa el beğensin.
6- Rıfk, mülâyemet, nezaketle muamele. Bunun zıddı; huşunet, sertliktir, Rıfktan mahrum olan hayırlardan mahrum bulunur.
7- Mü'mine eziyet haramdır.
8- Lütuf güzellikle, tevazu ve mahviyetler, gönül alarak yapılan muameledir. Temiz kalplilik ve yüksek insanlık hislerinin eseridir.
9- Başkalarına lütufla, yumuşaklıkla muamele edip, dâva arkadaşına lütufkâr bulunmamak kin, haset, âlim de olsa cehalet eseridir.
10- Bağışlamak, affetmek ve müsamaha göstermek, başkasının hatalarından ziyade kendi hatalarını aramak bulmak ve kurtulmaya çalışmak olgunluğun, kâmilliğîn şiarıdır. Peygamber ahlâkiyle ahlâklanmaktır.
11- Allah; yumuşak huyfrı, din kardeşlerine şefkat ve merhamet eden kulunu sever.
12- Yerde olanlara merhamet ediniz ki; size de gökte olanlar merhamet etsin.
13- İslâm dini hâmiyet hissinin kaynağıdır. Her Müs-lüman, îmân ve İslâmiyeti, namus ve haysiyeti; hizbü'l-Kur'an müntesipleri, birbirlerini dinsizlere karşı korumak, müdafaa etmek, ihtimam göstermekle mükelleftir.
14- İnsaf, dinin yarısıdır.
15- Mağrip tarafındaki tövbe kapısı halk için kıyamete kadar açıktır.
16- Mesaî arkadaşlarına hürmet ve sevgi beslemeyenler dâvâ ve idare adamı olamazlar Sevgi, şefkat, müsamaha, hürmet; müdebbir ve muvaffakiyetlere namzet bir dâvâ adamının mümtaz hasletleridir,"
17- Hiç bir şey ilim ve ilimden efdal olarak toplanmış değildir.
18- Bizim büyüklerimize tazim, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir.
19- Cemaatın bütün düzen ve ahengi, cemaat fertlerinin yekdiğerine şefkat, merhamet, sevgi, hürmetkar münasebetiyle mümkündür.
20- Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet meyvesini elde eder.
21- Allah'ın rızasını kazanmak, aziz ve muhterem olmak istersen, din hizmetinde devamlı muvaffak olmanın sırrını ararsan, hizmet arkadaşlarının hürmete şayan olduklarını bil ve hürmet et. Onlara şefkat, müsamaha ve muhabbet ve merhamet et.
22- Allah merhamet edenlere merhamet eder. Sen de merhamet et ki; Allah'ın merhametine nail olasın.
23- Sulh cenkten daha iyidir.
24- Dâvâ arkadaşlarınla ve ehl-i imanla bir iş göreceğin zaman tatlılıkla, mülâyemetle, mahviyet ve tevazu ile muamele et. Bu güzel ahlâklara riayetle hasıl olacak bir hizmette, sertlik, şiddet, hiddet, inatçılık göstermek mânâsız hatta ahmaklık olur.
25- İslâm düşmanları karşısında çarpışan yiğitlere şefkat, muhabbet ve hürmet et. Tâ ki, Kur'an ve iman hizmeti yolunda başını koyarlarken, senden zorluk çekmesinler.
26- Hizmet-i iman meydanına yeni girenlerin veya fıtrî hususiyet taşıyanların iplerini uzat. Onları pek sıkma, kabiliyetine göre ve kaldırabileceği bir hizmet göster.
Herkesin mizacı bir olmaz. Bu dirayet ve feraseti, müsamaha ve şefkati gösteremezsen, onun ipini koparmış, kaçırmış, bir adam kaybetmiş olursun. Bu acemilik, bu hamlık ve idaresizliği yapmamak için sık sık kendinle konuş, idare ve müsamaha icaplarını zaman zaman oku ve kendine ihtar et.
27- Babam beni "oğlum" diye kucakladığı zaman, kendimi taçlı bir padişah sanırdım.
28- Din kardeşlerine elinden geldiği kadar merhamet et ki, Allah da sana merhamet etsin.
29- Bir kitapta; "Kerem, iyilik, merhamet, ihsan büyüklerin âdetidir" diye okumuştum. Hayır yanlış söyledim, Peygamberlerin âdetidir.
30- Âciz kimsenin eline kuvvetli yumruğunu vurma. Olur ki, bir gün onun ayağına düşersin.
31- Cenâb-ı Hak, hikmeti olarak bir kapıyı kaparsa, fazl u keremiyle başka kapı açar.
32- Muarız; lütuf, kerem, semerat görürse artık ondan kötülük gelmez.
33- Kötülük etme, sonra iyi dosttan dahi kötülük görürsün.
34- Ferasetli ve iyi adam kötülerin bir iyi tarafını bulur, o iyiliği takdir eder. Şerri ve kötülüğünü hafifletmeye veya gidermeye böylece muvaffak olur. Zira köpek bile ekmeğini yediği takdirde seni muhafaza eder.
35- Erler, hizmet ve dâvâ arkadaşlarını kendilerine tercih etmekle muvaffakiyete berdevam olmuşlardır.
36- Kötülük düşünen, kötü kimsenin gönlünü iltifatla kap.
39- Öfke zamanında hürmet ve merhamet ne güzel şeydir.
40- Din ve dâva kardeşinden gelen acı, tatlıdır; hakaret, takdir: tokat, şefkattir; tükrük, misk u anberdir. Bu da Nur-u Kur'an hizmetkarlığının şiarı ve şe'nidir.
41- Dünyada mağrur olan kimse din yolunda selâmetli gidemez. Kendini gören kişi hakkı göremez.

Alçakların yaptığı gibi din ve dâvadaki kardeşlerine hakaret gözüyle bakma, onları küçük görme, onları büyük, kendini küçük gör. Eğer yaşlı isen iman ve islâmiyet dâvasında çalışan, Nur Risaleleriyle nurlanan gençleri, yaşı küçük, ruhu büyük bil. Bu güzel ahlâk, ne güzel ahlâk...


(Kardeşi Haydar'a yazdığı mektuptan bir parağraf)

Aziz Kardaşım,
Gençlik bir güldür.
Güle su verilmezse söner, solar ve belki de gittikçe kurur.
Aynen öyle de, gençliğin âb-ı hayatı imândır.
Gençliği manen, maddeten saadet içinde yaşatacak, hem dünyasını, hem âhiretini mes'ut edecek çare, iman derslerine devam etmektir. Bunun için Risale-i Nur'dan hergün birer miktar okumanı senden ümit ediyorum.
Benîm hayatta sen gibi kardaşımdan beklediğim tek şey budur!
Binler selâm eder, gözlerinden öperim.

[size=24px][color=darkblue]Duanı Bekleyen
ZÜBEYİR[/size][/color][/size]

Konular