Pişmanlık Hayatım Oldu

Günah gider, izi kalır. Bir zehirli tortudur bu izler. İşlenen tek günah bile bir ömrü acılarla doldurmaya yeter.

Günahlar, yaralar açar. Kalbi dinmez elemlerle doldurur. Her günah bir damla kezzaptır. Deldiği ruhun sancısı asla bitmez. Cehennemin dünyaya ve içimize uzanmış bir alevidir bu sancı.

Bir kara lekedir günahlar. Damla damla düşer kalbe ve nokta nokta karartır onu. Kalbi körleşenin âlemi de kararır.

Başka dünyaya ait bir muharrir de hissetmiş bu gerçeği. Kahramanı bir cinayet işler. Günah kirini su ile temizlemek ister ve devamlı ellerini yıkar. Mümkün mü? Nihayet, acılar içinde kahrolur.

Bu yaralar tevbe merhemiyle şifa bulur ancak. Ruhu temizlemek için gözyaşı yağmuru ve istiğfar suyu gerek. Merhamet elini ve ilâhî af silgisini harekete geçiren, dua iniltisidir.

Allah, dilerse affeder. Çünkü, sonsuz merhamet sahibidir. Rahmeti gazabını geçmiştir. Onun şefkati, yürüyerek geleni koşarak karşılamaktadır. Kabirde eza, âhirette cefa etmeyebilir. Fakat...

Fakat dünyada bir azap var ki, kurtuluşu yok. Utanan kalbin derununda bin cehennem yanar. İnsan yaşadıkça sönmez bu ateş. İçimizin derinliklerinde kurulu manevî mahkemede vicdanın tasdik ettiği bir kararın infazıdır bu. Bir ömür vicdan azabı ve bir hayat dolusu pişmanlık işkencesi!

Evet, Allah insanı affedebilir, ama insan kendi kendini affedemez, affetmemeli. Affederse insan değildir! Şu perişan hâlimize rağmen insan kalabiliyorsak, günahımızdan utandığımız, nedametiyle yandığımız içindir.

Buna da şükür!

Günah işlendi mi, artık hayat defterinden silinemez. İnsan yaşadıkça o da yaşar. "Keşke işlemeseydim!" nidası sessiz bir çığlık hâlinde kalbin kulağını tırmalar durur.

Ne çare, olan olmuştur artık!

...

Burada bir çocukluk günahımdan bahsedeceğim:

Oyun çocuğuydum. Mahallede bir samimi arkadaşım vardı. Benden büyüktü. Bir ağabey gibi davranır, üstüme titrer, bilmediğimi öğretir ve beni korumak için her tehlikeye atılırdı. Beraber eğlenir, birlikte gülerdik.

Bir gün -o günü yaşamamış olmayı hep istemişimdir- evet, bir gün evlerinin önünde onu bekliyordum. Yanımda başka çocuklar da vardı. Kısa bir süre sonra geldi. Çocuklar gibi konuşuyorduk.

Gözüm sık sık ceketine takılıyordu. Yakalarındaki yamalara, dirseklerinden sarkan ipliklere bakmaktan kendimi alamıyordum. Fakir bir ailenin oğluydu.

O, hiçbir şeyin farkında değildi. Heyecanla bir şeyler anlatıyordu. İşte ne olduysa o zaman oldu. Aniden, yani düşünmeden, yani aptalca,

"Ceketin ne kadar da eski!" deyiverdim.

Donup kaldı. Hayretle bana bakıyordu. Bu kadarla da yetinmedim. Kuruyasıca dilim yuvasından çıkmıştı bir kere, devam ettim:

"Bunu dilenciler bile giymez!"

Çocuklar güldüler. O, hep susuyordu. Biçare "Ağabey" ne söyleyebilirdi ki. Dudakları titriyordu. Başını önüne eğdi, eve doğru yürümeye başladı.

İşte o zaman farkettim yaptığım büyük hatayı. Allah affetsin!

Dostluğumuz bozuldu. Karşılaşınca yollarımızı değiştirir olduk. Artık sabah kalkar kalkmaz birbirimizi aramıyorduk. Artık ayrı ağlıyor, ayrı gülüyorduk.

O olay yol kavşağı oldu, kendi yolumuzda yürümeye o gün başladık.

Dünya benim için sessiz bir dünya oldu. Yalnızlığı yaşadım. Ayrılığı yaşadım. Ayrılığı, kimsesizliği, unutulmuşluğu yaşadım.

Pişmanlık hayatım oldu, günah hâtıram ve masumiyet hayâlim. O hâdiseyi binlerce kez hatırladım, binlerce kez yaşadım ve binlerce kez acı çektim.

Yıllar yılları kovaladı. Artık hiç görüşmüyorduk. Sonra ben uzak diyarlara gittim. Gurbet ülkesinde "kul hakkı" mefhumunu öğrendim, "helâlleşmenin" lüzumuna inandım.

Sılaya ilk dönüşümdü. Onu bulmak, gururu bir yana bırakıp, ellerine sarılmak, af dilemek istiyordum.

Olmadı. Erken gelen ecel rüzgârı onu bu dünyadan alıp götürmüştü. Ellerim yanıma düştü. Yandım!..

Mezarı başında döktüğüm gözyaşlarım da söndüremedi içimde yanan ateşi. Kendi kendime teselli vermek istiyordum. Bu bir hata, bir kabahat bir kusur, ama bilinen manada bir günah değil, diyordum. Belki de değildi, ama ne farkeder, ben onu yaşamıştım bir kez.

Şimdi her hatırlayışta ruhuna fatihalar okuyorum.

Acımı hafifletiyor.

Fakat yok edemiyor!

Ve tek günah bile bir ömrü acılarla doldurmaya yetiyor!

Bembeyaz hayat sayfamda simsiyah görünen lekelerim...

Korkularım, çilelerim, kederlerim...

Günahlarım..!

Sizden kurtulmayı, bilseniz ne kadar isterim!

Ömer SEVİNÇGÜL(İşte Hayat Böyledir adlı kitabından)

[size=18px][/size]

1 yorum

Pişmanlık Hayatım Oldu

kardesim paylastiginiz icin tesekkürler .

14.02.2008 - talib

Konular