Dağıstanlı Cemile'den Kalan Hatıra

[size=18px][color=blue]Dağıstanlı Cemile'den Kalan Hatıra


Ve... Bir gün O gelecek! Bendeki kıymetini bilemediğim emaneti almak isteyecek ve ben bir türlü karşı koyamayacağım. Nasıl dünyaya gelirken bana sorulmadı ise, giderken de sorulmayacak... Tarifini veremeyeceğim bir zâika (tat) ile, o anı iliklerime kadar yaşayacağım....


Kim bilir? Belki çok sevdiğim bir mekandan hiç istemeyerek koparılacağım. Belki hayallerime, ümitlerime, arzularıma sımsıkı sarılacağım, beni bu gidişten kurtarın diye.
Belki dişimden tırnağımdan arttırarak biriktirdiğim mülküme tutunmaya çalışacağım. Ya da geceleri uykumu, gündüzleri sevgi ve gücümü feda ettiğim ceylan bakışlı evladımdan medet umacağım. Ama bu acı gerçekleri, feryadımı ve hislerimi kimse duymayacak....
Kapkaranlık yolculuğa çıkarılacağım için bembeyaz elbise giydirileceğim. Yıkanıp hazırlanacağım. Bu dünya sahnesinde rol arkadaşlarım olan, eşime-dostuma, anama-babama, kısacası bütün hatıralarıma, gözyaşlarımla yıkadığım mahzun bir elvedâ diyeceğim.
Ve hayallerimle süslediğim evimden "hem ağlarım, hem de gitmek zorundayım" edasıyla çıkacağım. Hiç itiraz edemeden, madden ve manen, fiili ve ruhi hiçbir boykot gösterisi yapamadan, gözyaşları eşliğinde musalla taşının üzerine yavaşça bırakılacağım. Namaz, helalleşme ve dualar..
"Allah taksiratını affetsin." Bu da dostların son vefası.
İşte kara toprağa hamuruma kavuşuyorum. Önceden hazırlanmış sade bir gelin odası sanki!...
Buz gibi ve bir o kadar da itici... Pencere yok, artık üstüm de örtülüyor, kapısı da yok!!
Gelin artık hazırladığım azıklar!.. Gelin artık geceleri teheccüde kalkmak için zorlanırken gönlümü uyandıran sesin feyiz ve tecellîleri...
Ahh, keşke bu geçirdiğim bütün zor anları ve güzellikleri kavmim bilseydi....
Ve sen de gittin Cemileciğim;
Hafızlık tâcını melekler takmıştır artık başına. Güzel gözlerin sevinçten kim bilir nasıl da parlamıştır…
Hatırlar mısın? Geceleri namaz için kalktığımız da seninle hep merdivenlerde karşılaşırdık. Gülümserdin bana:
Ders mi çalışacaksın diye sorunca
Kısık bir sesle
"-Namazımı kılınca derdin!.."
Mescidin loş ışığının altında, gecenin zifiri karanlığını nura gark edercesine Kur'an sadalarıyla çınlatırdın yürekleri... Her ayet, sanki ilk defa sana nazil oluyormuş gibi, hem zihnine, hem de kalbine ilmek ilmek işlerdin.



Bazen aynı ayeti o kadar tekrarlardın ki, sana latife yapmadan edemezdim. Ardından seslenir:

"-Cemile, ben o ayeti ezberledim, diğerine geçebiliriz." derdim.
Gülerdin, "Aah ablacığım, aslında ben de ezberledim ama dalmışım işte!" derdin.
Sonra her zamanki sohbetlerimiz, yani hayallerimiz başlardı. Senin hafızlık cemiyetinde giyeceğin elbiseyi hayal ederdik. Gözlerin mutluluk ve ümitle parlar, "o günleri görür müyüm acaba?" derdin. Herkes hafta sonlarında tatil eder. Sen boş bir sınıfta Kur'an okurdun. Meğer sen, Hüdayî'nin her köşesini, her sınıfını, her taşını kendine şahit tutmaya çalışıyormuşsun. Meğer sen, şeb-i arus'un için çeyiz hazırlar dururmuşsun... Şimdi senin sesinle mest olan duvarlar, sınıflar boyun büktü, biz boyun büktük.
Sana gözümüz gibi bakmıştık, buradan seni memleketine gönderirken hizmet aşkımızı, umudumuzu, yani bütün güzel duygularımızı yüklemiştik omuzlarına. Sen bizimdin. Ve sen bizim Dağıstan'daki şubemiz olacaktın. Belki bir gün yolumuz düşerse sende kalacaktık. Kader... Hayallerimizi buraya kadar çizmiş. Şimdi sen, yine bizimsin. Cennetteki şubemizde, başında Kur'an nurlarıyla parlayan tacın, bizi bekliyorsun. Belki bizim de yolumuz er-geç düşer, kim bilir?
Seninle vedalaştığımız gün ablacığım beni mektupsuz bırakma demiştin. Ben ise, "sen de beni şefaatsiz bırakma!" demiştim. Ben sözümü tuttum, bu sana dünyadan gönderdiğim mektub; sıra sende....
Kişi, "sevdiğini, ancak sevdiğine emanet edebilir." Ben de seni, Alemlerin Rabbine emanet ediyorum.

Büyük Randevu.. Bilemem nerede, saat kaçta
Tabutumun tahtası, bilmem hangi ağaçta
/NFK





Halime Demireşik
== [url]www.sebnem.org[/url] ==[/color][/size]

Konular