içimizdeki ateş

İçimdeki ateş
Abdurrahman Bulut*





MADEM ALLAH içimize birşeyler yapma isteğini koymuş, madem ne yapsak bu boşluğu doldurmuyor, hep O’na ait, O’na dönük birşeyler içimizde boş kalıyor ve madem geriye, geçirdiğimiz yıllara baktığımızda “Nereye gitti?” diye hayıflanıyoruz; o halde geçmişe ağlamayı bırakıp, ne kadar olduğunu bilmediğimiz hayatımızın kalan kısmını nasıl O’na ait ve dopdolu geçirebiliriz sorusunun cevabını bulmalıyız.

Değil mi ki eş, aş, iş ve günlük uğraşlar içimizdeki o yeri doldurmuyor, neyle meşgul olsak hep birşeyler eksik kalıyor; anlamalıyız ki, hâlâ yapmamız gerekeni bulamadık, yaptıklarımız, yapmamız gerekenlerin ya da yapabileceklerimizin tamamı değil.

Ne kadar zor, değil mi? İçte dağların kaynadığı, alevlendiği bir ruh, dışarıda basit, cılız, herkesin uğraşabileceği türden işler.

İçimdeki ben dışımdaki benden çok büyük.

Eğer hep içimizi kavuran bu ateşi bir rüya, bir efsane algılamasıyla geçiştirip, anlık coşkunluklara kaynak olarak göreceksek, demek O’nun bize o coşku, istek ve duyguları veriş gayesini hiç anlamamışız.

İçimizi yakıp kurutan bu ateşi, bu sevgiyi dışarıda dayanılır, sabredilebilir, taşınabilir kılacak uğraşlar bulmalıyız. Sırf ateşi söndürmek ya da tahammül edilebilir kılmak için değil. Bilakis, “Vermek istemeseydi, istemek vermezdi” yaklaşımıyla, “Madem susuzluk var, demek su var” anlayışıyla içimizdekileri rehber edinmek, varlıklarını işaretçi bilmek ve mesuliyetler toplamını kavramak için bunu yapmalıyız.

Ey hayat! Bir gün beni yakan ateşin suyunu bulup, varlığımı, hayatımı, verilenleri biraraya getirip dimdik olacağım. Gecikse de, olacağım. Ölmeden önce...


05/01/2008


© 2007 karakalem.net, Abdurrahman Bulut

Konular