Şehit tayyareci Mülâzım Fethi

[color=blue]İz Bırakanlar
Ahmet Sırrı Arvas

Şehit tayyareci Mülâzım Fethi

İstanbul’da doğan (1891) Ayazpaşalı Fethi, Bahriye Mektebi’ni bitirir ama o kendini bildi bileli havacılığa meyillidir. Komutanları hevesini kursağında koymaz, onu İngiltere Bristol’daki Tayyare Fabrikası’na yollar, havacılık eğitimi aldırırlar (1911).
Yzb. Fethi aslan gibi bir yiğittir, elmacık kemiklerine doğru burduğu bıyıkları ve delici bakışlarıyla maşallah dedirtir. Sporcudur da, Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü’nün kuruluşunda yer alır, gençlere örnek olmaya bakar.
Hele deri montunu kuşanıp, kartal kanatlı bröveyi de göğsüne takınca havası daha bir artar. Zaman zaman yaptığı gösteri uçuşlarıyla İstanbulluların yüreklerini ağızlarına getirir, ortalık “aşk olsun Fethi’ye” sedâlarıyla çınlar.

İçimiz yanar
O günlerde Osmanlı İmparatorluğunun başında Enver-Talat-Cemal üçlüsü bulunmaktadır, İttihatçılar Orta Doğu ve Balkanlar’da gereksiz didişmelere girer, izahı yapılamayan mağlubiyetler alırlar.
Halk yeis içindedir, muhacirlerin hali yürek paralar. Yokluk, kıtlık neyse de yenilginin utancı Türk’ün bağrını yakar, el içine çıkamaz olurlar. Zirvedekiler oturur düşünür ve insanımızı mutlu edecek bir proje hazırlarlar. Eğer tayyarelerimiz Kudüs üzerinden Kahire’ye varırlarsa millet onları konuşacak belki de gündemi değiştirmeye muvaffak olacaktırlar. (O sıralar Fransız havacısı Pierre Dauceurt Paris - İstanbul hattının tamamlamış, İstanbul - Kahire yolunda uçağı Toroslar’a çarpıp parçalanmıştır.) Kaldı ki uzak ufuklardaki dostlara Türklerin de hava gücü olduğunu göstermek için bundan güzel bir fırsat olmaz.
Bu zor görev için Mülâzım-ı evvel Fethi ve Nuri Beyleri uygun bulurlar, Sadık ve İsmail Hakkı beyler ise rasıt (co pilot) olarak vazife alırlar.
Neyse tayyarelerimiz alayiş ve gulgule ile uğurlanır hatta Talat Paşa, Fethi Bey’in ardındaki kabine oturarak foto muhabirlerine el sallar (8 Şubat 1914).
Bu kolay bir iş değildir uçakların hızı 100 km/saat, etap ise yaklaşık 2400 kilometredir ve her şey yolunda gitse bile sefer on günü aşar.
Yzb. Fethi ve yardımcısı Sadık Bey Muavenet-i milliye adlı bir Bleriot XI’le, Yzb. Nuri ve İsmail Hakkı Bey ise Prens Celaleddin adlı bir Deperdussin TT ile havalanırlar. Yanlarına posta çantalarını da alır, hasret dolu mektupları taşıyıp işe mânâ katarlar.
Aslında birlikte uçmayı düşünürler ancak Fethi Beyin uçağı daha hızlı ve problemsizdir, ister istemez arkadaşına fark atar. Zaman zaman tıkanan karbüratör yüzünden mecburi iniş yapar, kâh teker, kâh pervane kırar. Buna rağmen “İstanbul, Eskişehir, Afyon, Konya, Ulukışla, Adana, Halep, Humus, Beyrut ve Şam” hattını tamamlar, o günün havacılarının çok çekindiği Toroslar’ı kazasız belâsız aşarlar. Yüze yüze kuyruğuna gelmişlerdir ve bundan sonrası için korkmazlar. Ancak ummadıkları başlarına gelir, Golan Tepeleri üzerinde türbülansa yakalanırlar ve kanat kopar. Tayyare göz göre göre Taberiye kazası Şimiriye bucağı yakınlarında yere çakılır, evladlarımız şehit olurlar.
Nuri ve İsmail Hakkı Beyler Şam’a ulaştıklarında hüzünlü bir kalabalıkla karşılaşır ve Ümeyye Camii’nde arkadaşlarının cenaze namazı için saf tutarlar. Dile kolay tam yüz bin mümin naaşı taşıyabilmek için çırpınır. Yiğitlerimizi Selahaddin Eyyubi gibi bir kahramanın yanı başında toprağa bırakırlar.

Bir şehit daha
Nuri ve İsmail Hakkı Bey yolculuğa buruk devam ederler, olacak bu ya onlar da Yafa’dan (Hayfa) kalkar kalkmaz arkalarından esen ters rüzgâra kapılırlar. Kayalara çarpmamak için keskin bir dönüş yapınca Akdeniz’le kucaklaşırlar. İsmail Hakkı Bey tayyareden sağ çıkar ancak Nuri Bey kurtarılamaz. Üçüncü şehidi de götürüp arkadaşlarının yanına bırakırlar.
Hadise yurdumuzu hüzne boğar, Anadolu halkı yiğitlerimize şiirler yazar, türküler yakar. Fatih Parkı’na (İtfaiye önüne) muhteşem bir sütun dikilir, Muğla Megri sakinleri ise bundan böyle kasabalarını “Fethiye” diye anarlar.
Ancak adı geçen sefer rafa kalkmaz, Salim ve Kemal Beyler Beyrut’a kadar gemi ile yollanan ikinci bir Bleriot XI ile (Edremit uçağı) turu tamamlarlar.
Türk Silahlı Kuvvetleri aziz şehitlerini unutmaz, Altın Kanatlar Projesi ile o devirdekine benzer tayyareler tasarlarlar. Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezinde yapılan vasıtalarla (15 Mayıs-18 Haziran 2001) İskenderiye’ye varır, Fethi ve Nuri Beyin hatırasını yaşatırlar.
------
Unutulmazlar
Nuri Beyin annesi Malkaralı Seher Hanım evladının şehadeti hakkında yarım yamalak haberler alınca Harbiye Nezaretine bir telgraf çeker. “Nuri’min vefatı vaki ise orduyu ve milleti taziye ederim. Vatan sağolsun. Yok olmadı ise bilin ki ben onu şehit olsun diye büyüttüm” der ve okuyanları gözyaşına boğar.
Enver Paşa bu telgrafı çoğaltıp bütün birimlere dağıtır ve cevaben “Oğlunuz Nuri Bey’in şehâdetinden ben de sizin kadar müteessirim; evladınız Osmanlı ordusunun şânına hizmet etti. Nâmı ilelebet unutulmayacaktır. İşte ben bununla müteselliyim. Bu şeref sizin için medar-ı teslimiyet olmalıdır. Gösterdiğiniz eser-i hamiyetle, Nuri Bey’e lâyık bir valide olduğunuzu isbat ediyorsunuz” yazar ki şehitlerimiz hakikaten unutulmazlar. Aradan geçen bunca yıla rağmen hâlâ fatiha alırlar...
[/color]

Konular