HAMİLİ KART YAKİNİMDİR..

[color=olive][size=18px]hayat bir hikâyedir



HAMİLİ KART YAKİNİMDİR..

- Yapma yavrum, dedi anneanne, sonra gözyaşlarını yersin.
Genç kaleci, uçak yolculuğu sırasında kendisi ile ilgilenen esmer hostese sıcaklık duymuş, tanışmış, konuşmuş, randevu koparmış, bir kez buluşmuş, ikincisine gitmeden önce annesine ve anneannesine bu olaydan bahsetmişti.
- İlk izlenimim çok olumlu... Bu ilişki iyi yerlere gidecek gibi, demişti kahvaltıda...
Anneanne, yetmiş altı yıllık tecrübe torbasının içine yol yol kalın damarlı elini daldırarak işte bu cümleyi çıkarmıştı:
- Yapma yavrum, sonra gözyaşlarını yersin.
***
Kaleci, nezih bir deniz kenarı restoranında buluştuğu hostesle keyifli bir sohbetteydi. O futbol maçlarındaki eğlenceli, çarpıcı, hüzünlü, ilginç hatıralarını anlatırken, hostes uluslararası uçuşlardaki maceralarından, izlenimlerinden, gördüğü yerlerden bahsediyordu.
Her ikisi de çeşitli bahanelerle birbirine dokunuyor, konuştukça daha da samimi oluyor, birbirlerinin özelliklerini, hobilerini, zaaflarını, sevinç ve üzüntülerini keşfediyorlardı.
Yemeğin sonunda ve konuşmanın bir yerinde hostes dedi ki:
- Sakın hemcinslerini savunma bana (A.......), uçağın bir ucundan öbür ucuna geçerken ceketimin cebi kartvizit doluyor!
-Yapma yahu, ciddi misin?
Delikanlı surat mı assın, öfke mi duysun, espri mi yapsın kestiremedi. Daha ikinci buluşmada kıskanç bir adam olduğu intibaını vermek istemiyordu. Ama kemikli zayıf yüzü gerilmiş, masanın üstündekileri devirecek kadar öfkelenmişti.
Farklı konuştu:
- Amma eğlencelidir. Bir dahaki seferinde topla getir de bakalım.
***
O hafta sonu delikanlı doğuya, hostes batıya uçmuştu.
Tekrar İstanbul’da buluşabilmeleri için altı gün geçti.
***
Kaleci, yine aynı restoranda, parmaklarını çıtırdatarak, dudaklarını kemirerek hostesin gelmesini bekliyordu. “Evlensek, acaba ileride bu tür şeyler, uçak yolcuları, yurt dışı seyahatleri problem olur mu?” diye düşünüyordu.
Gözü, açık duran geniş kapıdaydı.
Biraz sonra güzel hostes göründü, kapıda kendisini karşılayan garsona -muhtemelen- kalecinin nerede oturduğunu soruyordu.
Kaleci yerinden kalktı, “sevgilisi” uzun boyunu kolay görsün diye...
Hostes, “hah” diye işaret parmağı ile garsona gideceği yeri gördüğünü belirten bir hareket yapıp, kalecinin masasına yöneldi.
Garson hızlanarak önüne geçti, ondan önce masaya gelip hostesin oturacağı sandalyeyi çekti.
Güzel kız oturur oturmaz, kaleci sonradan pişman olacağı cümleyi söyledi:
- Hoş geldin... Kartları getirdin mi?
Hostes kaşlarını çattı:
- Kart mı? Ne kartı?
Kaleci, garsona bakarak uzaklaşmasını bekledi. Garson özel bir soru olduğunu anladı, ama neden orada bulunduğunu da:
- Siparişleri alabilir miyim, diyerek anlattı.
Genç futbolcu:
- Sonra... deyince garson saygı ile geri çekildi, masaların arasında kayboldu.
Hostes yine anlamamış bir suratla kaleciye döndü.
- Hani uçakta şu cebine konan kartları kastetmiştim canım.
Hostes, bu kadar basit bir soruyu neden anlamadığından mahcup olmuş bir şekilde:
- Haa, onlar! Diyerek, ayakkabıları ile aynı rengi taşıyan çantasını kurcalamaya başladı. Getirdim, dedi.
Ve, poker oyununda karşı taraf kazanmış da kendi elindeki kâğıtların anlamı kalmamış gibi, beş altı tane kartviziti kalecinin önüne doğru serpiştirdi.
Genç kaleci aldığı ilk kartvizitte, “T..... K....../M...... Turizm” yazısını görünce, diğer kartlara bakmadı bile; hissedilir şekilde beyazlaşmış bir suratla, yıkılmış, bitmiş şekilde sandalyesinde geriye yaslandı. Kartvizit babasına aitti.


Sadık Söztutan[/size][/color]

Konular