Evimiz, sanki bir Cennet

[color=darkred][size=24px]Evimiz, sanki bir Cennet[/size][/color]


[color=darkblue]Dünya, zevk için, lezzet için yaratılmadı. Ahiret, bunun için yaratılmıştır. Dünya ile ahiret, birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine sebep olur. Birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeye sebep olur. Dünyada nimetleri, lezzetleri çok olanlar, bunlara lazım olan şükrü yapmazlarsa, ahirette korkacak ve çok acı çekeceklerdir. Dünyada iken tehlikelerden sakındığı, çalıştığı halde, çok acı çeken müminler de, ahirette çok lezzetlere kavuşacaklardır. Dünyanın ömrü, ahiretin uzunluğu yanında, deniz yanında bir damla kadar bile değildir.

Dünyada, birkaç gün dert, bela çekilmeseydi, Cennetin lezzetlerinin kıymeti anlaşılamaz ve sonsuz nimetlerin kıymeti bilinemezdi. Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini, acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilemez. Dertler, cahiller için sıkıntı ise de, Allahü teâlâyı sevenlere, sevdiklerinden gelen her şey, tatlı olmaktadır. Bunlar, nimetlerden lezzet aldıkları gibi, belalardan da lezzet duyarlar. Hatta, bela sadece sevgilinin arzusu olup, kendi istekleri karışmadığı için, daha tatlı gelir. Nimetlerde bu lezzet bulunamaz. Çünkü nimetlerde, nefslerin istekleri de vardır. Bela gelince, nefsleri ağlamakta, inlemektedir...

Dünyada dert ve bela olmasaydı, Allahü teâlâyı sevenlerin gözünde, dünyanın hiç değeri olmazdı. Dünyanın acı hadiseleri olmasaydı, onu boş, abes görürlerdi. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Sıkıntıların gelmeleri, görünüşte çok acı ise de, bunların nimet oldukları umulur. Bu dünyanın en kıymetli sermayesi, üzüntüler ve sıkıntılardır. Bu dünya sofrasının en tatlı yemeği, dert ve musibetlerdir. Bu tatlı nimetleri, acı ilaçlarla kaplamışlar, bununla imtihan yolunu açık tutmuşlardır. Akıllı olanlar, bunların içine yerleştirilmiş olan tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğnerler. Acılardan tat alırlar. Nasıl tatlı olmasın ki, sevgiliden gelen her şey tatlı olur. Hasta olanlar, onun tadını duyamaz. Kalbin hasta olması, Allahü teâlâdan başkasına gönül vermesidir. Saadet sahipleri, sevgiliden gelen sıkıntılardan o kadar tat alırlar ki, iyiliklerinde o tadı duyamazlar. Her ikisi de sevgiliden geldiği halde, sıkıntılardan, sevenin nefsi pay almaz. İyiliklerini ise, nefs de istemektedir.”

Vaktiyle fakir bir adamcağız, salihlerden bir zatın huzuruna gelerek;
-Ne olur bize yardım edin, yoksa çıldıracağız. Kendim, hanımım ve çocuklarım, iki odalı bir evde yaşıyoruz. Herkesin siniri tepesinde. Birbirimize bağırıp, çağırıp duruyoruz. Ev sanki bir Cehenneme döndü. Bize geniş bir ev lazım, ama almaya da gücümüz yok. Ne olur bize bir çare, diyerek içinde bulunduğu sıkıntıyı, şikayet ederek dile getirir. Bunları dinleyen mübarek zat;
-Sana söyleyeceğim şeyi yapacağına söz verir misin? diye sorar. Adamcağız;
-Efendim, yemin ederim, ne söylerseniz, ne emrederseniz yapacağım der. Bunun üzerine o zat; -Kaç hayvanınız var? diye sorar. Adamcağız da;
-Efendim, bir ineğimiz, dört keçimiz ve altı tavuğumuz var diye cevap verir. Bu cevabı alan mübarek zat;
-Bu hayvanların hepsini evin içine alın ve bir hafta sonra da yanıma gelin, buyurur.

Adamcağız aldığı bu cevap karşısında çok şaşırır, şok olur! Zaten ev kendilerine yetmezken bir de hayvanları içeri alırsa halimiz nice olur diye kara kara düşünmeye başlar. Ama ne söylenirse, ne emredilirse yapacağına dair söz verdiği için, çaresiz buyurulanı yapar ve hayvanların hepsini eve alır. Bir haftayı zor tamamlar. Perişan, bitkin bir halde mübarek zatın huzuruna gelir. Acı ve kederle inleyerek;
-Efendim, mahvolduk, perişan haldeyiz. Evin her tarafı pislik ve koku içinde. Hayvanların çıkardığı sesler, gürültüler ise işin cabası. Velhasıl evde hepimiz aklımızı kaçırmak üzereyiz, diyerek halini arz eder. Bunun üzerine o zat;
-Tamam şimdi git ve evdeki hayvanların hepsini dışarı çıkar buyurur.

Adamcağız bunları duyar duymaz hemen, hem de hiç durmadan koşarak evinin yolunu tutar ve hayvanların hepsini dışarı çıkarır. Hayvanları evden çıkarmanın ardından, evdeki pislikleri temizlerler, odaları havalandırırlar. Ev temizlenmiş, genişlemiş ve ferahlamıştır. Bu hali gören adamcağız, çok sevinir ve rahatlar. Hemen ertesi gün de, o zatın huzuruna çıkar ve;
-Efendim, hayat ne kadar güzelmiş, bizim ev de ne kadar ferahmış. Evimiz, öyle sessiz, öyle temiz ve öyle geniş ki, sanki bir Cennet der.

Netice olarak, insanlara dünyada iken gelen sıkıntılar, sabredildiği takdirde, günahlara kefaret olmaktadır. Cehennemdeki çok şiddetli azapların, birkaç günlük sıkıntı ile giderilmesi ve günahların temizlenmesi için dünyada sebepler gönderilmesi, insanlar için çok büyük bir nimettir.


[color=darkred]osman ünlü[/color][/color]

Konular