Çocuğun Zihinsel ve Ruhsal Gelişiminde Televizyonun Etkisi

Araştırmalar, televizyonun en fazla okulöncesi çocuklar üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Çocuk gelişiminde 3-5 yaşları hayal dünyasının en zengin olduğu dönemdir. Hayal ettiği her şeyin gerçekleşeceğine inanır. Bu döneme “masal çağı” veya “işlem öncesi dönem” diyoruz. Masallarda anlatılan abartılı ve gerçek dışı olayların gerçekleştiğine inanır. Çocuk için “imkansız” diye bir şey yoktur. Akla gelebilecek her şey mümkündür. Televizyonda izlediği bir çocuk filminde geçen olayların gerçek olduğuna inanır; kurgu olduğunu düşünemez. Bu sebepledir ki, okulöncesi çocukların zihinsel ve duygusal gelişimi üzerinde televizyonun etkisi daha derin ve daha kalıcı olmaktadır.

Köyümüze ilk radyo geldiğinde altı yaşındaydım. Dedem: “Muhtar köy odasına radyo getirmiş” dedi. Dedeme sordum: “Radyo nedir?” Uzun süre düşündükten sonra; “içinde insanların konuştuğu, türkü söylediği bir kutu” dedi. Çok merak etmiştim. İçinde insanların konuştuğu bu sihirli kutuyu görmek için can atıyordum. Çocukların girmesi yasak olduğu halde dedem elimden tutup köy odasına götürdü. Oda radyonun başına birikmiş yaşlı insanlarla doluydu. Tok bir erkek sesi türkü okuyordu. Kulaklarıma inanamadım. Dedeme sordum: “Bu adam radyoya nasıl sığmış dede?” Başını iki yana sallayarak: “Vallahi ben de anlamadım torunum...” dedi. Ben de anlamamıştım. Anlamamıştım, ama türkü söyleyen adamın “radyo” adı verilen kutuya bir şekilde sığdığına inanmıştım.

Seneler sonra, yetmişli yıllarda, çocuklar siyah-beyaz televizyonla tanıştı. Ses veren eski kutunun yerini, sesle birlikte sesin sahibini de gösteren yeni bir kutu almıştı. Artık türkü söyleyen ses sanatçısının nasıl biri olduğunu merak etmelerine, hayal kurmalarına, gerek kalmıyordu. Televizyonu ilk defa gören bir çocuğun ne düşündüğünü hep merak etmişimdir. Acaba o da benim çocukluğumdaki gibi, insanların küçülüp bu kutuya sığdıklarını mı düşünecektir? Oğlum küçükken televizyondaki insanların canlı olmadığını bildiğini, ama nasıl ses ve görüntü verdiğini anlamadığını söylemişti. Ben de elektronik bilgi cinsinden açıklamalar yapmış, televizyon stüdyosundan, kameradan, vericiden, ses ve görüntü sinyallerinden bahsetmiş; televizyonun bu sinyalleri alıp tekrar ses ve görüntüye çeviren bir alıcı olduğunu anlatmıştım. Oğlum yüzüme soru dolu gözlerle bakınca bu açıklamaların çocuğa göre olmadığını fark etmiştim.

[b]Televizyon Obezite ve Otizm İlişkisi[/b]

Yukarıda televizyon izlemenin en çok okulöncesi çocuklar üzerinde etkili olduğunu söylemiştik. Çocuğun fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişiminde 0-6 yaş arası dönem çok önemlidir. Günde 1-2 saatten fazla televizyon karşısında oturan bir çocuk aldığı gıdaları yakamayacağı için devamlı kilo alacak, bu da şişmanlığa (obeziteye) zemin hazırlayacaktır. BBC de çocuk programları hazırlayan Paul Smith, televizyonun çocuklar üzerindeki etkisi konusunda kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle diyor: “Artık aileler çocuklarına yeterince zaman ayıramıyor, dışarıdaki hayat da küçük yaştakiler için yeterince güvenli olmayınca, ebeveynler çocuklarına evlerinde daha çok teknoloji sunuyor. Bu ise her türlü bilgiye maruz kalmalarının ötesinde daha az hareket etmelerine ve daha çok yemelerine sebep oluyor. Sonuçta zihinsel ve fiziksel yönden obez çocukların sayısı artıyor.”

Araştırmalara göre bebekler nöron adı verilen milyarlarca sinir hücresiyle doğar ve ilk üç yılda bu hücreleri destekleyecek ve besleyecek milyarlarca glia hücresi üretilir. Sinir hücreleri, merkezi sinir sisteminin yaklaşık yarısını kaplar ve diğer yarısı da destek görevli hücrelerce doldurulur.

Yeni doğan bir bebeğin beyni milyonlarca sinir hücresiyle donatılmıştır. Bu hücrelerin aktif hale gelmesi için birbirleriyle dendrit ve akson adı verilen uzantılarla bağlanmaları gerekir. Bu da ancak bebeğin bolca uyaran alması ile mümkündür. Anne baba ve diğer aile üyeleriyle karşılıklı etkileşim, diyalog ve hareket sonunda ortaya çıkan uyaranlar, sinir hücrelerini harekete geçirmekte, merkezi sinir sistemini uyarmakta; bağlantılar kurmakta, böylece çocuktaki zihinsel ve duygusal yetenekler gelişmektedir.

Sinir hücreleri arasındaki bağlantılar çocuk on yaşına geldiğinde büyük çapta tamamlanmış olur. Okul öncesinde, yani altı yaşına kadar, yeterli uyaran almayan, motor ve dil yeteneği gelişmemiş çocuklarda merkezi sinir sistemi gelişemez, “otizm” benzeri zihinsel ve fiziksel gerilikler görülür.

Farklı kurumlar tarafından gerçekleştirilen araştırmalarda günde 2 saat ve daha fazla televizyon izleyen okulöncesi (1-6 yaş) çocukların yaşıtlarına oranla daha çok göz ve zihin tembelliğine maruz kaldıkları, bunun da ileride okuma becerisini ve okul başarısını olumsuz yönde etkilediği ortaya konmuştur.

[b]Televizyon Şiddete Yatkınlık ve Antisosyal Kişilik İlişkisi [/b]

İzlediği bir filmin veya programın kurgu olduğunu fark edemediği, izlediklerini yorumlama, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurma gibi zihinsel yetenekleri henüz gelişmediği için okul öncesi çocuklar (1-6 yaş arası) televizyon karşısında tamamen korumasız durumdadırlar. Uzun yıllar televizyonda çocuk programları yapan Dr. Tekin Özertem bu gerçeği “çocukları 8. katta açık bir pencerenin önünde tek başına bırakıyoruz” sözleriyle ifade etmektedir. Bir çocuk, gerçek hayatta, okul çağına kadar bir veya iki ölüm olayıyla karşılaştığı halde; televizyon izlerken binlerce ölüm olayıyla karşılaşmakta; bu da ölümü sıradan bir olaymış gibi algılamasına yol açmaktadır.

Cinsel serbestlik, şiddet ve korku içeren sahnelerin sık tekrarı çocukların şuur altlarına şiddet ve antisosyal duyguların yerleşmesine yol açmaktadır. Dünyayı hep güçlülerin kazandığı, zayıfların yaşama şansının olmadığı bir yer olarak düşünmekte; karşılaştığı zorlukları ve anlaşmazlıkları şiddet yoluyla çözmeye çalışmaktadır. Fazla TV izleme; çocuklarda uyku bozukluğu, cinsel ve duygusal bozukluklar, yalnız kalmak istememe, korku ve endişe duygularına sebep olabilir.

Okullarda son senelerde artış gösteren şiddet, uyuşturucu kullanımı, sigara ve içki alışkanlığı gibi davranış bozukluklarının; derslere karşı ilgisizlik, okulu ve ders çalışmayı sevmeme, ödevlerini yapmama, okula ve derslere geç kalma, sınavlarda başarısızlık, öğretmenle göz kontağı kurmama, anne babasına ve yaşıtlarına ilgisizlik, onlarla duygusal ve sosyal iletişime geçmeme, içine kapanıklık, iletişim sorunları gibi duygusal bozukluklarda zararlı televizyon programlarının payı oldukça yüksektir.

[b]Televizyonun Zararlı Etkilerine Karşı Aileye Tavsiyeler[/b]

*Çocuklarınıza karşı sevginizi belli edin:

Kendisini güvencede hissedebilmesi ve diğerlerine güvenebilmesi için, her çocuğun anne-babasıyla ve aile büyükleriyle güçlü bir "sevgi bağı" kurabilmesi gerekir. Kendisine sevgi ve ilgi gösteren bir yetişkinle böyle bir bağ kuramayan bir çocuğun, düşmanlık duyguları içinde gelişmesi ve problemli bir genç olması ihtimali vardır. Kendileriyle çok küçük yaşlardan itibaren ilgilenilmiş çocuklar arasında "sorunlu davranışları" olan gençlere daha az rastlanmaktadır.

*Çocuklarınıza gözetim altında destek verin:

Çocuklar kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar, cesaretlendirilmek, korunmak ve destek almak için aile büyüklerinin rehberliğine ihtiyaç duyarlar. İlköğretim yaşındaki çocukların, bir yetişkinin gözetiminde yapılan, okul-dışı spor faaliyetlerine, müzik kurslarına, eğitici eğlence programlarına katılmaları sağlanmalıdır.

Gözetim altında yapılan eğlence faaliyetlerine çocuğunuzla birlikte gitmeye çalışın, diğer çocuklarla ilişkilerini izleyin. Diğer çocukların aşağılayıcı, tehditkar, küfürlü konuşmalarına ve saldırgan davranışlarına karşı nasıl cevaplar verdiğine dikkat edin. Küfürlü sözlerin ve saldırgan davranışların uygun yöntemler olmadığını çocuğunuza anlatın.

*Sorunlarını çocuklarınızla birlikte tartışın:

Sorunlarını şiddet kullanarak çözmeye kalkarlarsa neler olabileceğini sorun. Bu tür sesli düşünme denemeleri çocuklarınızın şiddetin olumsuz sonuçlarını fark etmelerini, şiddete başvurmanın yararlı bir yöntem olmadığını görmelerini sağlayacaktır. Çocuklarınıza anlaşmazlıklarını, tehdit, yumruk ya da silah kullanarak değil, sakin ve yerinde kullanılan sözcüklerle çözmelerini öğretin.

*Çocuklarınıza dayak atmayın:

Dayak en kırıcı ceza şekli ve en kötü eğitim aracıdır. Çocuklarınıza ceza vermek için onları itmek, kakmak, tokatlamak, vurmak ya da dayak atmak gibi davranışlar, onlara sorunlarını iterek, kakarak, vurup, çarparak çözmenin uygun olacağı; ceza vermeleri gerektiğinde onların da benzer şekilde cezalar verebilecekleri mesajını vermektedir. Halbuki fiziksel olamayan disiplin yöntemleri çocukların duygularıyla daha kolay başa çıkmalarına yardımcı olmakta; sorunlarını şiddet-dışı yöntemlerle çözebileceklerini öğretmektedir.

Olumsuz bir davranışı karşısında çok üzüldüğünüzü, bu davranışı kendisine yakıştıramadığınızı söylemeniz, hassas bir çocuk için dayaktan daha etkili olacaktır. Birkaç dakika bir köşede sessiz oturmasını istemek, bir süreliğine küsmek, bir-iki gün harçlığını kesmek, sokağa çıkmasını yasaklamak gibi cezalar daha caydırıcı ve ruhsal yönden daha az yaralayıcıdır.

*Çocuklarınızı reklamların istismarına karşı koruyun:

Çocuklar, tüketim ekonomisi bakımından büyük bir potansiyeldir. Çocuklar reklamların arkasındaki amacın “çok satmak” olduğunu anlayamazlar. Bu yüzden şekerleme, kraker, çerez, kola, aromalı yoğurt, hamburger gibi ayakta tüketilen yiyeceklerin reklamlarına karşı tamamen korumasızdırlar. Televizyon reklamları, çizgi film kahramanlarını da kullanarak, ayakta yenen, iştah kapatan ve sağlıklı beslenmelerini engelleyen yiyecekleri tüketmeye özendirir. Çocuklarınızı bu reklamların amaçları konusunda bilgilendirin. Ailece sofraya oturmayı alışkanlık haline getirin.

*Çocuklarınıza ahlaki ve manevi değerler kazandırın:

Çocuk ailenin aynasıdır. Karşılıklı sevgi ve saygının hâkim olduğu, ahlaki ve manevi değerlere önem verildiği, anlaşmazlıkların şiddetle değil konuşarak çözüldüğü ailelerde çocuklar ruhsal yönden daha sağlıklı yetişeceklerdir. Sorumluluğunu bilen anne babalar çocuklarına zaman ayırmalı, onların ahlaki ve dini eğitimiyle yakından ilgilenmeli, televizyonun zararlı etkilerinden korumak için izleyecekleri çizgi filmleri, eğlence ve eğitim programlarını denetimden geçirmeli, faydalı olanlarına izin vermelidir.

Bazı aileler, ahlaki gelişimine aykırı olduğu ve okul başarısını düşürdüğü gerekçesi ile çocuğa televizyon izlemeyi yasaklamaktadır. Kimi aileler de eve televizyon almamakta, televizyonsuz bir hayatı tercih etmektedir. Eğer çocuklar dahil bütün aile üyeleri buna razı iseler; kendilerinde bir eksiklik hissetmiyorlarsa, mesele yoktur. Ancak bu ailenin ortak tercihi değil de babanın otoritesini kullanarak koyduğu bir yasak ise; üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gerekir.

Bize göre mantıklı çözüm, televizyonu kontrol altında tutmak, faydalı ve gerekli olanları seçerek izlemek, günlük izleme süresini minimuma indirmek, bunu yaparken ahlaki ve dini hassasiyeti olan, aile mahremiyetini önemseyen kanalları tercih etmektir.


Ali ÇANKIRILI

Konular