"Dilekçe, içindeki dileği taşır"

"Dilekçeye ne yazdıysan onu beklersin ve beklentinde seni taşır."

Duâ Dilekçesi Dua, içimdeki düğümleri açtığım kutlu kapıya yakarışımın adı. Niyetimin söze, dileğe dönüştüğü an. Hedefe doğru yöneltip gerdiğim yaydaki ok. İhtiyaçlarımın organize olmuş sözlerdeki anlamı. Ulaşmak istediğim şeye ulaştırmasını istediğim makama verdiğim sözlü dilekçe. Ve dualarımız Rabbimizle aramızdaki pırlanta bağ. Hayatımızda duanın çok önemli bir yeri vardır. Bizi etkiler ve zihnimizi mevcut bilgilerle yönlendirir. Dua dilekçesinin içindeki talebe göre oluşmuş algılar ya da, o dileği oluşturan; değer, inanç ve ihtiyaçlar, haklılığına inanan insanın beklenti yüksekliğini taşır. Oysa her an yanılma riski taşıyan temsil sistemlerimiz; silme, bozma ve genelleme ile özele indirgenmiş uyaranlar, zâten kişisel ve özel değil midir, zaten subjektif değil midir? O halde yüce Yaradanımıza ilettiğimiz dilekçenin başköşesinde, yanılmanın en aza indirilmesi talebi ve bunun farkındalığı olmalı değil mi?

Biliyoruz ki, bakışlarımızı, duruşumuzu ve hatta iş tutuş biçimimizi bile etkileyen beklentilerimiz ve bunların bir an önce gerçekleşmesini istedikçe, beklentimize uygun oluşan algılarımız çevremizi sarar ve bizi kuşatır. İşte dualar, bu istek ve beklentilerin o yüce makama gönderilmiş hâlidir. Dualarımız kimi zaman elimizi kolumuzu bağlar, kimi zaman da yolumuzu açar. Bu da duayı hangi sebeple yaptığımız ve hangi soruya cevap aradığımızla ilgilidir.

Mesela: [color=red]“Allah’ım! Ben bu çocukla nasıl başa çıkacağım, Sen bana sabır ver.”[/color] deriz. Burada şikâyet edilen şey çocuğun fiili durumu, istediğimiz şey ise sabırdır. Bu, çocuğa etki edemeyeceğine inanıp Allah’a havale etmek ve katlanabilmek için de sabır dilemek demektir. [color=red]“Bu çocuk değişmez, benim de yapabileceğim bir şey yok, bari sabrımı artır da dayanayım.”[/color] anlamına gelir. Oysa sabırla birlikte durumu iyileştirmek için neler yapabileceğimiz konusunu düşünsek, doğru soru sorarak doğru cevaba ulaşmaya çalışsak daha iyi olmaz mı?

Böyle yaptığımızda dualarımız da ona göre oluşur. Bu durumun bir başka boyutu da şu: Ya, çocuğun başa çıkamadığımız davranışı aslında normal ise ve biz nasıl davranacağımızı bilemediğimiz ve sabırsız olduğumuz için bize sabredilemez gibi geliyorsa ne olacak?

Demek ki, teşhislerimiz bazen bizi yanıltabilir. Kısaca neye kavuşmak istiyorsak ya da neden kaçmak istiyorsak, dualarımız çoğunlukla onlarla ilgili olur. Bunun da bence iki boyutu var. Birincisi; “Ben bu halde durayım fakat birileri adım atsın” ya da “Ben bir şey yapmadan Allah’ın yardımı ile şartlar olgunlaşıversin.” der gibi sadece dua eder bekleriz. “Ve zaten bir şeyler yapmak hatalı olandan beklenir. Ben haklı olduğuma göre o geri adım atmalı, o bir şeyler yapmalı.” deyip kendimizi beklemeye ve durumu takibe alırız. Biz beklerken, ne yazık ki şartlar beklemez. Ve zâten sıkıntılı olan mevcut durum daha da ilerleyerek sıkıntının boyutları artar. Diyelim ki muhatabımız da kendisini haklı gördüğü için, bizim durumu düzeltici hamle yapmamızı bekliyor, böylece iki taraf da bekleyip duruyor. Ve sonunda, sıkıntı, probleme dönüşüp iki tarafı da mat ediyor. Artık yeni ve çok daha sıkıntılı bir süreç başlamıştır.

Şimdi soralım; “Niye ben, önce o başlasın”, mantığının kime ne faydası oldu ve bu akıllıca mı? Bunun çok zarar verici bir tutum olduğunu anlamak için, illa boyumuza kadar sorunun içine gömülmek zorunda mıyız? İşte bu anlayışın oluşturduğu dua şekli şöyledir; “Allah’ım! Bu sıkıntıdan beni kurtar.” , “Oğlumu şu yanlış alışkanlıktan kurtar.” , “Şu ekonomik sıkıntımızı artık gider.”, “Şu eşimin çenesinden beni kurtar.” vb. Bu dualarda, dua edenin sanki yapması gereken hiçbir şey yoktur, bütün suç şartların ya da muhatabındır. Hâşâ Rabbimiz, sihirli değneğiyle bir dokunacak ve her şey istediğimiz hâle geliverecekmiş gibi dua eder ve bekleriz.

Sıkıntıları üreten biziz, o sıkıntıdan kurtulmak için ben ne yapabilirim ya da ne yapmazsam katkısı olur diye sormuyoruz. Sorunu tespit ettik, tamam sıkıntımız var ve sadece kurtulmak istiyoruz, o kadar. Peki ya sıkıntının kaynağı biz isek? Biz düzeldiğimizde sıkıntı da bitecekse ne olacak? Bu yanlış teşhis yanlış duaya, yanlış kişiyi suçlamaya ve durumu daha da karmaşık hale getirmemize sebep olmaz mı? Bu, aynı zamanda kul hakkı demek değil midir? Bu durumda duamızı değiştirerek, zihnimizi çözüme yönlendirmek ve kendi yapmamız gerekenleri düşünerek ve kendimizden başlayarak düzelmeye karar vermemiz gerekmez mi? Öyleyse bu durumda doğru dualardan birisi şu olabilir:

[color=crimson]“Allah’ım! Yaşadığım sıkıntının kaynağını görmemi ve çözüm için bana ne düşüyorsa yapmamı nasip et. Beni doğru etkileyecek insanlarla karşılaştığımda onları fark etmemi ve iyi örnek almamı nasip et. Doğru bilgiyi öğrenmem ve hayata geçirebilmem konusunda bana yardım et. Doğru adım attıktan sonra bunu sürdürebilmem konusunda; sabrımı, azmimi ve kararlılığımı arttır. Doğru düşünmemi, doğru anlamamı, doğru konuşmamı ve doğru yaşamamı nasip et. Beni anlayışlı ve anlaşılır kıl.” [/color] dedikten sonra, göreceksiniz ki, zihniniz kendiniz üzerinde radar görevi görecek ve size yapabilecekleriniz konusunda ipuçları verecektir.

Devamla, [color=crimson]“Allah’ım! Oğlumun yanlış alışkanlığa yönelmesindeki ihtiyacını anlamamı ve gereğini yapmamı nasip et. Saygımı, sevgimi ve verdiğim değeri, nasıl davrandığımda anlayacaksa, öyle davranma bilgisi ve bilinci nasip et. Huzur dolu bir aile ortamını oluşturabilmek için elimden geleni yapabilmem konusunda bana yardım et. Yavrularıma iyi arkadaşlar, iyi alışkanlıklar nasip et ve bütün bunlar için iyi birer örnek olabilmem konusunda bana yardım et.” [/color]diyebiliriz.

Ayrıca pozitif talep için, negatif cümle kuruyoruz. “Allah’ım! Sen başarısızlıktan koru.” demek yerine, “Sen başarmamı nasip et.” ya da, “Allah’ım! Sen hastalıktan koru.” yerine, “Sağlığımı koruyabilmem için dikkatli ve hassas olmamı nasip et, bütün vücuduma sıhhat bahşet.” diyebiliriz. “Sakın korkma!” deyip korkuyu hatırlatmak yerine, “Cesur ol, kendine güven, yapabilirsin, şöyle şöyle düşün, sen falanca zaman da benzer bir şeyi başarmıştın onu hatırla.” desek, daha iyi sonuç alırız. “Dikkatsizlik etme düşersin.” yerine, “Daha dikkatli ol, şöyle şöyle yaparsan düşmezsin, rahat ol.” demek daha doğrudur.

Bütün bu telkin ve dualarda hem zihne olumlu mesaj verip doğru yönlendiriyoruz hem de fail biz oluyoruz. Mutlaka düşünce, hareket ve eylem içinde olmalıyız. Yani tedbirimizi alıp takdire ondan sonra havale etmeliyiz. Başta sözünü ettiğim ikinci boyut ise, “Her şey yolunda gidiyor.” dediğimiz durumlarda bu durumun devamı için hiçbir şey yapmaz, sadece dua ederiz. Mesela, “Allah’ım! Evlatlarımı hayırlı eyle.” diye. Oysa hayırlı evlat yetiştirmemiz için Allah bizi sorumlu kıldı. Peki, biz kime ve nereye havale ediyoruz bu sorumluluğu? Bunun için ne yapacağımızı eşimizle başbaşa verip kaç kere konuştuk? Ne gibi tedbirler ürettik? Hiç! Hiç ekenler ne biçer sizce? Bence “hiç” bile biçemezler. Çünkü hiç ekilen topraklar o kadar çok işe yaramayan otlar büyütür ki, onları görünce şaşıp kalabiliriz. Fakat bunun yanında içinde tek tük buğday ya da arpa da bulunabilir, eğer bir işe yararsa! Güzellikleri üretmek gerekir. Hiçbir fayda, emek ekilmeden biçilmez.

[color=red]“Oğlum! Şöyle yap. Oğlum! Şunu şunu yapma, hadi camiye git. Kızım o çocukla gezme, gel namaz kıl.”[/color] gibi sözlerle oğlunuzu ya da kızınızı eğittiğimizi zannediyorsak yanılıyoruz. Yanıldığımızı da çok geçmeden çocuğun üzerindeki gelişen davranış ve alışkanlıklardan anlayabiliriz. İyi hali korumazsak o iyi hal çok kısa sürer. Koruyucu çalışmalar, iyileştirici çalışmalardan hem daha kolay, hem daha masrafsız, hem daha faydalı ve kârlıdır. Ayrıca bu, aklını kullanmanın bir göstergesidir.

İşte el açıp boyun büktüğümüz, kalbî ve fiili dualarla yöneldiğimiz Rabbimizden; doğru algı, doğru yargı, doğru anlam ve doğru değer talep edelim. Bu doğrulukların hayatı da doğrultmaları için, ekmek-aş talep eder gibi basiret-uyanıklık, aklı doğru kullanabilme ve Rabbi razı etme niyetiyle planlanan davranışların, kesintisiz olmasını talep edelim. Doğru olup doğru kalabilmenin gayreti, inanıyorum ki, bizi havada tutacak, kanat çırpışları gibi dengede tutacaktır. Dua ile doğrulara yönelip, gayret adımları ile zirveye yürüyebilmenin niyeti, hasreti ve beklentisi ile…


(yeni dünya)

Konular